Yirmi Beş Dakkada Beşiktaş
“Altı senede beş kupa aldım, kimse söylemiyor” dedi başkan. Dünyada ipleyen ülke kalmamış, UEFA Avrupa’dan kupasını kaldırmış, Demirören ne kadar başarılı olduğunu aldığı Federasyon Kupalarını sayarak anlatıyor.
Kulaklarımızda bunlar yankılanarak çıktığımız Kasımpaşa maçının sonucuna üzülmedik böyle olunca. Türkiye Kupası’yla 1 sene daha oyalanacağımıza, Demirören’in istatistiği kabaracağına, bizim yüreğimiz kabarsın. Ama Beşiktaş’ın ligin ikinci devresine dair verdiği fikir bakımından düşününce maçı, işler kötüden de öte.
Nihat bildiğiniz gibi. Mustafa Hoca da. Ligin ilk yarısındaki ortalamalarını düşününce Tello ve çoğu maç kendisine eşlik eden Ernst de aynı şekilde. Tello ve Ernst’in bir ortak özellikleri daha var. “Taraftar bizi seviyor. Bırakırız kendimizi yere, öyle bir uğultu çıkarırlar ki bize faul yapıldı diye, koparırız hakemden düdüğü” gibi bir düşünceleri var. Kesinlikle faul olmayan pozisyonlarda kendilerini yere atıp oraya buraya bakıyorlar. Planları ise bazen yürüyor, bazen yürümüyor, çünkü Beşiktaş taraftarının sahada dönenle, olup bitenle, oynanan oyunla, oyuncularına yapılan yapılmayan faullerle, hakemi etki altına almakla uzaktan yakından ilgisi yok. Dönmüşler arkalarını, hem de Kasımpaşa atak yaparken Kartal gol gol tezahüratı yapıyorlar. Böyle olunca ne oldu dün, “Kartal gol gol” diye bağırırlarken Kasımpaşa golü geldi, “Takım neden oynamıyor” tezahüratı sırasında takımın iki senedir attığı en organize gol. Komedi.
Beşiktaş topa sert olacağım derken, rakibe faul yapmadan, bacağına vurmadan pozisyon alamaz durumda. Koray Gençerler gibi, böyle şeyleri işine gelen takımda hayatta atlamayan bir hakem olunca, böyle işler çok tehlikeli. Nitekim her pozisyonda faul düdüğü, birçok hakemin anlamakta bile zorlanacağı pozisyonda penaltı, ama tepki verecek taraftar nerede. Kim ne derse desin. İnönü her rakip için, her hakem için cennet. Hele ki okların ilk yönetime dönmeye hazır beklediği şu dönemde. İş hakeme gelene kadar, Demirören var, Denizli var, Gaziantep tayfası var, Nihat var, var da var…
Sene başında Beşiktaş için sezonun bittiğini söyleyenler, 8 haftalık seri sonrası liderlik şansının bile gelişiyle “Ligin altıncı haftasında ‘Beşiktaş için sezon bitti’ diyenlerin erken konuştukları çıktı ortaya. Futbol işte böyle bir şey.” demeye başladılar spor programlarında. Bir tane otorite göremedik ki “Ben böyle demiştim ama Beşiktaş beni yanılttı, erken konuşmuşum” desin. Ya da bir tane program yöneticisi duyamadık ki “X Abi, öyle diyorsun da, altıncı haftanın sonunda fark 12 puan olunca böyle diyenlerin biri de sen değil miydin?” desin. Bozmazlar tabii abilerini. Abiler de sanki onlar dememiş gibi, kendilerini bir de “Ben biliyordum ama böyle olmayacağını” tarafına atıverirler.
Ben öyle değilim. Ben açık söylüyorum. Kaledeki bu dehşete düşüren görüntüyle, defansın Ferrari’siz şu haliyle, Beşiktaş’ın kendisinden bir şeyler bekleyen taraftarlarına bir şey vermesi çok zor. Tabii eğer bir şeyler bekleyen kimse kaldıysa. Ben diyorum ki, teknik direktörünün geçirdiği mutasyon ve aldığı şu hal ile, bu yönetimle, böyle bir başkanla, 25 resmi maçta 25 gol atamamış, gol ortalaması 1,00 dahi olmayan bu kadroyla, “Kartal gol gol taraftarı” ve bin parçaya bölünmüş bu seyirciyle, Beşiktaş’ın bu sene ligde geleceği en üst nokta üçüncülüktür ve her haliyle başarıdır. Zamanının “Biz fırıldak değiliz!” sloganlı Adana Belediye Başkan Adayını hürmetle anıyor ve diyorum ki, bu takımın şampiyon olmasını geçtim, ikinci olsun, sezonun son maçından sonra bu yazının çıktısını alıp büyüttüreceğim, üstüme yapıştırıp stadın önünde 3 saat duracağım. Elimde de bir levha tutacağım: “Ben bu takım hakkında böyle bir yazı yazmıştım.”
Hadi bakalım.