Yüzüncü Yazı, Hüzüncü Yazı
İki yıla geliyor. Bununla beraber 100 yazı olmuş Beşiktaş’la yürüdüğümüz. Ne kadar az mutlu günümüz olmuş. Canımız demişiz, canımızı en çok canımız yakmış; kanımız demişiz, siyah beyaz akmayı bırak, damarlarımızda donmuş.
Site editörümüzle konuşuyoruz geçen hafta, dedim ki “Ne kadar formsuz, ne kadar kötü olursan ol, ne kadar sakatın, ne kadar hakem hatası olursa olsun, bir üst düzey takım olarak bu kadar mı yenilirsin? Biz çok kötüyüz de herkes bu kadar mı iyi?” İçinden çıkamadık.
Trabzon maçı biraz bunun da cevabı oldu. Takım, artık kaptanını kovan yönetimine; taktik olarak “Siz Guti’ye verin ki, o da Quaresma’ya versin, Quaresma alsın ki bir şeyler yapsın gol olsun” diyen hocasına; kendini eğlendiren, maç giderken “Yumruklar, havaya!” diye bağıran taraftarına, saha içinde birbirine, son halka olarak da kendine, inanmıyor. Kulübün her kademesinden bu kadar ümidi kesmiş bir 11’in, her maç yenilmesinden daha doğal bir şey olamayacağını ben Trabzon maçıyla anladım.
Trabzonspor’un Egemen’i yok. Engin’i yok. Yattara’sı oynamıyor. Alanzinho’su yedek. Serkan’ı kımızı kart görmüş. Sahada 10 kişi. Tribüne yollanmış, kulübede teknik direktörü yok.
Böyle bir Trabzon önünde bile Beşiktaş’ın pozisyonu yok, derken bir golü var, akabinde bir gol de kalesinde. “10 kişiler, atarız bir tane daha” diyorsun, o 1 kişilik avantajı koruyacak akıl yok.
Quaresma, Ferrari, şimdi de Sivok. Beşiktaşlı futbolcu neye güveniyor? “Bunlar atılanı sahada terini akıtandan daha çok alkışlıyor, dur bir tane de ben göreyim” mi diyor, “Bizim taraftar desibel şampiyonu, sıkıysa göstersin kırmızıyı, o hakemi sesiyle döver” mi diyor, “Bu maç da fiyaskoya doğru gidiyor, dur ben kaçıp kurtulayım” mı diyor, ne diyor bilmiyorum.
Ama onların bildiği bir şey var.
Başlarında bunun hesabını soracak bir hoca, bunun hesabını soracak bir yönetim yok. Fener’in, Aziz Yıldırım’ın, onun, bunun, cezalandırılmasını istediği Pascal’a, Zago’ya, Ahmet Dursun’a, İlhan Mansız’a cezayı kesip, taraftarının cezalandırılmasını istediği futbolcuya sahip çıkan Beşiktaş yönetimlerinden biri var. O yönetimlerin, o başkanların en kötüsü var.
Maçla ilgili yazacak hiçbir şey yok. Takım artık taktik sıkıntı değil, özgüven ve bunun sonucu olarak beceri eksikliği içinde. Topu önündeki arkadaşının ayağına atamayan, iki metre arkasına taca, üç metre önüne rakibe atar halde Guti’sine kadar.
O yüzden bundan sonra yazılacaklar sadece Beşiktaş’ın kulüp ve yönetim yapısıyla ilgili olabilir lig sonuna kadar. O da umurunda olması gereken kimsenin umurunda olmaz, ayrı konu. Ben yine de diyeceğimi diyeyim, Beşiktaş şu günkü durumuyla Galatasaray’dan falan kötü durumda. Galatasaray’ın, eski başkanlarıyla, muhalefetiyle, kongresiyle, bir kısmı aleni, bir kısmı basınla paylaşılmayan çalışmaları ve çareleri var. Galatasaray çözümsüz değil. Beşiktaş ise çözüm yolları kapalı durumda ve çaresiz. Allah kimseyi ümitsiz bırakmasın, varılacak son noktadır, Beşiktaş ümitsiz. Eldeki son silahı bir delinin eline verdiler o da gitti vurmaya Ernst’ten başladı, Bobo’dan başladı. Kulübede ya zorla misafirliğe düğüne falan götürülmüş ergen sıkıntısıyla oturan, ya tiyatro yapan, şov yapan, ama kesinlikle antrenör falan olmayan bir meczubun elinde koca bir kulüp son şansını kullandı, olmadı.
Teoman Akben
[adrotate group=”74″ banner=”79″]