Süreyya Karabulut’un sürprizi ortaya çıktı: TESTERE
3 Mart’ta öldürülen Münevver Karabulut’un babası Süreyya Karabulut, Garipoğlu’nun işyerinin önüne gitti ve basın mensuplarına açıklamalarda bulundu.
Karabulut, işyerinin önüne bir paket ve bir zarfla geldi. Oldukça sinirli olduğu görünen Karabulut basın mensuplarına da çıkıştı: “Beni rahat bırakın. 48 saattir uyumuyorum. Bana iyilik yapmıyorsunuz. Soru sorun medeni biçimde yanıtlayayım. Küfrederim 4. kişi soru sormayacak. Bizim Garipoğlu’yla işimiz olmaz. Biz ekmek parası peşindeyiz. Ben şerefsiz miyim? Bana soru sormayın! Beni seven kalsın, beni sevmeyen çekip gitsin. 3 tane sorun bana! Şerefsizim ya 3 milyon Euro alıyorum, Amerika’ya kaçıyorum he! Paraya bak be! Ey Garipoğlu sen benim evladımı aldın, benim evladım geri gelmeyecek. Kızım sen rahat uyu! Arkadaşlar çekmeyin, buraya geldim, ya beni adam gibi dinleyin ya da çekin gidin! Bağırttırmayın beni.”
Bu konuşmalardan sonra açtığı zarfta yazılanları okudu. Zarfın içinde çıkan yazıda Cem G.’nin teslim edilmesi gerektiğine değinen Karabulut, yetkililerden de yardım istedi.
“Bu cinayetin arka bahçesini söylüyorum. Arka bahçeden içeri girdim ve diyorum ki Garipoğlu ailesinin etrafındaki insanlar paçavraya dönmüştür. Oğluma seslenmek istiyorum. Oğlum, evladım, bir evladımı toprağa gömdüm öbür evladım beni terk ettim. Dayının yanına gelen insanlardan dahi haber var. Sizde kanlı testere var! Burada beyanaat vermek için konuşmuyorum. Medyadan takip ediyorsunuz. 1 haftadır aynı şeyleri giyiyorum. Yoruldum. Pazartesi, Salı gününe kadar çıkmıyorum bir yere. Kimse bana laf etmesin. Kolay değil. Buradaki açıklama 3 milyon Euro, neden niçin bana Bankanın Balat Şubesi’ne geliyor? Neden İsviçre şubelerine gitmiyor. Sarıyer Vergi Dairesi’ne yıllık gelir vergisi ödüyoruz. Bu para, benim hesabıma yatacaktı. Neden yatmadı? Garipoğlu benden korkuyormuş. Onlar yolu çok iyi biliyor. Şişli’deki bankaya gidecekti MS Derneği’nin hesabına. Ben lokanta aşçısı değilim. Bir resmi kurumda görev yapıyorum. Kızımın ailesi ayrı. Tehdit var. Bu para bu tuzağın bir parçası! Cemil Baran denilen isim kim olduğunu açıklayacaktır, o isim benimle mezara gidecektir. Kimseye yalvarmıyorum. Önce Allah’a sonra devletim var. Onun için bu saatten sonra kime kötü birşey söylediysem, 24 saat boyunca telefonum açık kaldı. Hepinizle konuşmaya çalıştım. 3 milyon Euro ben şerefsiz bir baba olsaydım neden kayıt altına gelecekti? Neden Sarıyer Vergi Dairesi’ne vergi ödüyorum. Ben kanıtla gidiyorum. Ölmezsem, öldürmezlerse açıklayacağım. Bu para bankaya gelecekti. Ama paradan önce Cem G. 25’inde teslim edilecekti ondan sonra bu para gelecekti. Ben Garipoğlu bir akşam yediği başık parasıyla ben 1 ay çalışıyorum. Ben bu para niye gelmedi, Garipoğlu benim aptal olmadığımı biliyor. Dolayısıyla 25’inde teslim olmadı. Teslim edilmedi. Edilmedikten sonra ben bu parayı kabul etmedim. Cem G. teslim olacak. MS Derneği’nin bu parayla bilgisi var. Bu para resmiyete kavuşsaydı, Hayyam Garipoğlu para yatırdı diyecektim. Hepiniz benim nerede iş yaptığımı biliyorsunuz. Bu zamana kadar kimse açıklamadı. Onun için Allah’a dua ettim bu para gelsin diye. Herşey kapansın demedim. Benim hesabım resmi hesaptır. Yıllık gelir vergisine tabi olan bir insanım. Hesabıma gelecekti MS Derneği’ne gidecekti. Para derneğe gitsin makbuz bana gelsin demedim. Ama bu cinayetin arka bahçesine girdim. Cemil Baran’a sesleniyorum, yüreğin de var. Ahmet’i açıklamak sana düşecek? Ahmet kim? Neden Ahmet? Ben aptal mıyım? Köprü altlarında konuşuldu bunlar. İş dünyası geldi oraya. Garipoğlu’nun etrafındaki insanların isimlerini zikretmeyin. Ben herşeyi biliyorum. İtiraf ediyorum. Teğmenle konuşuyorlardı. Halbuki teğmeni tanımamaışım. Filmciler çıktı, yazıldı, çizildi. Ben bir babayım.
Kutuyu açacağım şimdi. Avukatım yok. Belki karakola belki cezaevine giderim. Allah’ım, İsa peygamber gitti geri gelecek. Kızım geri gelmeyecek. Kızım adına bir Fatiha okuyacağım.
Süreyya Karabulut sürprizini açtı.
Avukatımdan özür dilerim. Seni bile dinlemedim. Şovmenlik yapmıyorum öyle şerefsiz bir baba değilim.
Paketten testere çıktı.
