Sınırdışı ettim kendimi… Hem de nasıl bi telaşla!
Başlangıcı, bitişi, akrep-yelkovanı, geceyi gündüzü geride bıraktım. Ne hafiflik! Düşüncelerimin sınırlarını aştım, pasaportumla topraklarımın sınırının dışına da çıktım. Nereye gidersen git kendini de götürme durumu var ya, evet kendimi aldım geldim sadece. Beni mutlu eden en yakın arkadaşımı, ikizi olmayan ruhumu, anavatanına, ruhlar alemine getirdim.
Çözdüm kendimi, aidiyet duygum kayboldu.. Birine, bir aileye, bir dile, bir toprağa ait olmaduygumu kaybettim galiba.. . Kaybetmek sözcüğü insanda olumsuz algı yaratır ya, öyle değil; dünyanın en güzel boşluğu bu. Neyi severseniz, hangi zamana gitmek isterseniz o resmin içinize kendini koyma konforu. Bir hayat istemiyorum şu hayatta, birden fazla hayat kulağa hoş geliyor. Sözün özü doğduğum gibi yaşayıp, başladığım gibi bitirmek istemiyorum şu hayatı… Rengarenk uçuşan tüller gibi olsa hayat. Tüller kadar hafif, renkli olsun, havalansın, konsun istiyorum canının istediği her yere. Kurallar toplumlar içinmiş, yoksa herşey birbirine girermiş, düzen olmazmış. Kimin umurunda? Karakolda polis olmayı isteyen kim? Berkemal asayişleri başkasına bıraktım, uçuşan tüller istiyorum. İnsanın kendinde canı sıkılıyor sadece kendiyle! Keşke birileri daha olsa insanın içinde.
Hayatım üzerime yapışmasa, ismim Seçil olmasa, ara sıra değiştirsem ismimi de, şehrimi de, sevdiklerimi, ailemi, işimi, evimi. Yine sevsem ama, terkediş olarak algılanmasa. Küskünlük bırakmasa. Devretsek hayatımızı birbirimize, ne çok şey öğreniriz hayattan. Herşeyin gerçek anlamını buluruz… Öğretilen basmakalıp her şeyi bir kenara bırakıp karıştırarak bulduğumuz doğru anlamlara inanır, severiz. Biri alsa, bir süreliğine hayatıma baksa… Değiş tokuş etsek arada bir…
Farkettim ki bir yerde yaşamayı değil de o yeri özlemeyi seçmişim belirsiz bir tarihte.. Birinin düzenine ait olmayı değil de, zihinde varolmayı seçmişim… Sahi, hangi ara oldu bu? Kim ya da ne yaptı bunu bana? Bir şehirde mi oldu, bir adamın kollarında mı, yoksa İstanbul’u seyreylerken mi ya da yastığa başımı gömüp yastık ıslattığım zamanlarda mı? İnsanoğlu salıverse kendini her yeri aldatabilir bir başka yerle, bir başkasıyla. Ömür dediğin 30 yıl… Yirminden sonra, ellinden önce. Öncesi sonrası mahkumiyet. Ya bir düzene, ya bir hastalığa. “Bedenim yaşlandı ama ruhum genç” durumlarında kullanılacak hayatlar olsa… Ruhunuzu alıp gidebilseniz bedeni kendi hızında bırakarak.
Hayatı hep aynı bedenle, aynı kafayla sürdürmek mecburiyetinin sıkıcılığı çekilmiyor şu günlerde… Halbuki bazen can sıkıntımı, kaygılarımı, kalp ağrılarımı başka birinin üzerine yıkasım var. Bendeniz başka bi yerde tatilde, neşe-i muhabbette.
Adamlar oldu yanıbaşımda, bakışımda, gülüşümde. Farklı farklı halleriyle, başka başka isimleriyle adamlar.. Onlar nereye gittiler, evlenip çoluk çocuğa mı karıştılar yoksa? Bir sevgiden diğerine yol alırken hepsini saklarım ama… Hepsini beklerim oysa, hafızamdaki duruşlarıyla, tıpkı kusursuz bir Bernini heykeli gibi seyrederim, saklarım eski zamanlarımı..
Bu vadide ışık fazla yok, sessizlik fazla, şarap fazla, …. Şu bağlar, bahçeler, sükunet, insanların sükuneti, gamsızlığı, deli eder insanı deli. Hayretle bakarsın uzaktaki yatağına, yorganına, günaydın dediğin insanlara, kargaşaya, ülkendeki kavgaya, sürüklenen insanlara, dilsiz kadınlara, okumuş dilsiz kadınlara.
Hayat etten ve kandan. Yüzüme kan geldi, etimi farkettim, menisküs ağrımı. Ağrıdı dizim, kendimi sevdim, ağrıma kaygılandım, önceliğim başkaymış, ben değilmişim o koca şehirde. Fatura ödeme, iş sıkıcılığı, akrabaya eşe dosta gösterilen zorunlu nezaket yok. Acaba hanginiz bırakıp gitti bu zamanları bana? Gönül gözüyle görmek var ya, hanginizin gözleri bunlar?
Sevdiğiniz ne ise bu hayatta o da sizi sevmeli… Sevdiğiniz şehir size hayat vermeli, işiniz emeğinizin karşılığını vermeli, arkadaşlarınız sizi sevmeli, beslemeli iyi duygularla. Sözcüğün anlamı gibi, arkanızda durmalı, kollamalı sizi, oltanın ucundaki solucan gibi hissettirmemeli.. Sevildikçe şımartmalı seçtiğiniz hayatlar. Mükemmel bir ilişkide aradıklarınızın hepsi bir erkek ve bir kadında olmadığı gibi bir hayat da veremiyor bunların hepsini, bir kaç hayata akabilmeli insan.
Aşk bunların hepsine karışmalı, mayasında olmalı hayatın, tek hatta gidip gelen İstanbul metrosu gibi yalnızca bir erkeğe ya da kadına duyulandan farklı olmalı. Panoraması olmalı aşkın… Şiirlerden aldığınız ilhamla kaktırılan bir aşk anlayışı da bir kaç ayda ömrünü tamamlar. Hem aşkın, hem aşık olunanın ruhuna el fatiha… sonra diller değişir; “aşk diye birşey yok”…”aşk hormonların yarattığı bir durum”… “Aşk bir sudur vs .vs. “ uzar gider basitlikler.
Bir şehri kadınlaştıran, bir kadını tanrılaştıran, övmekten kaygılanmayan, sevmekten korkmayan, şarap bilen hayatlara aşık olmak. Sevdiğinin gözlerini, sözlerini yakmadan seven, sevmenin namusuna zeval getirmeyen hayatlar. Yalvarmayacağınız, teşekkür edeceğiniz hayatlar… Bir hayatın içinde, bir zihinde uçuşan tüller gibi varolmak…
Dün geceden bu yana 37’yim…
Montecatini’den, Tuscany’nin harika tren istasyonlu kasabasından yazıyorum. Aynı tanrılar iki gecedir bu vadide ruhunuza iyi gelecek şarkılar söylüyorlar. Öylece, olduğun yerde durma hakkını veriyorlar, hiçbir şey yapmadan ve her şey yanı başından sana ihtiyaç duymadan akıp giderken… Hayatın gerçeğinde herkes illa kendinde kalacak, kendine sahip olacak, kendine yapışacak, “kendi olacak”. Ne demekse? İnsan, kalabalık bir şeydir oysa. Bendeki mahşer kalabalığı…
Şuncacık günde hayatı ev gibi yaşamak var ya…
İstanbul çıkışlı hayatımın kapısına kilit vurma durumu…
“Ben ben değilim bir süreliğine evde yokum” der gibi…
“Dönüşümde görüşürüz”…
Dudak ısırtan hareketler bunlar 🙂
Yaş aldıkça güzelleşiyorsunuz bana göre. Çok güzel bir yere gitmişsiniz, belki de cennete. Bu kadar da güzel anlatılırdı hepimizin içinden geçenler. Çok özlemiştik sizi çoook.
Emperyal oteli şiirini çok seversin. Kendi vadinde ne zaman hayatı özlesen bir Attila İlhan dökülür dudaklarından. Gözlerinin içi güler. İşte sizin bu haliniz de insanı deli eder deli.
BENİM ÜLKEMİNDE BÖYLE KADINLARI VAR DEMEKKİ. UZAKLARDAN KANADADAN YAZIYORUM. AYRI TATTA YAZILARINIZ. DİNLENDİRİCİ. HUZURLU. DÜŞÜNDÜRÜCÜ. YENİ YAŞINIZ KUTLU OLSUN. BİR GÜN OTTAWA YA BEKLERİZ. ÇOK GEÇ OLMASIN 😉
“dostlar kollamalı sizi, oltanın ucundaki solucan gibi hissettirmemeli”. Bu cümle bitirdi beni. Sahi sizin var mı böyle arkadaşlarınız?
Yorumlara baktığımda kitabınızın olduğunu öğrendim ama internette göremedim google da da aradım. Nasıl bulabilirim?
bu kadar uzun aradan sonra iki gün sonra bi yazı daha bekliyoruz artık. hatta yarın 🙂
yeni yaşınız kutlu olsun.
yeni yaşınız kutlu olsun. tanrılar sizi korusun.
Heyyoooo!!! İşte en ukala yazarımız gelmiş. Yorumlara yorum yapmaz, okuyucusu yokmuş gibi davranır, tanışmaz, görünmez, bilinmez. Bol bol gezer, bize yazar. Canımız çeker, gidemeyiz.
Kızgınım bu yazara! Aylardır ortada yok. İki satırla geçiştirmiş bizi. Yarına bi yazı daha isstiyorum. Derhal! Emrediyorum!
yazılarınızı bir arkadaşımın tavsiyesiyle buldum google’da. Elinize sağlık, çokg üzel yazılar. Hayatlar konusunda söylediğiniz çok yaratıcı. Siz bu dünyanın insanı değilsiniz ama, bu ülkenin hiç değil. İçimizdeki yaşam arzusunu kışkırtıyorsunuz. Baştan çıkarıcı bir yanınız var.
Yaşam gurmesi 🙂
ben de başka hayat istiyorum. bi de sizinle tanışmayı çok istiyorum 🙂 lafı dolandırmadan söylüyorum işte. karşılık verin aşkıma 🙂
eee döndün yine görüşemiyoruz ki? kapıyı mi kilitledin?
monte çantin kasabasının aynısını yeryüzünün başka yerlerinde başka isimleriyle bulabiliriz. Hayat öğrenmek üzerinedir. Bilgili bir yazı olmuş.
imkanlar ve imkansızlıklar birarada oluyor hayatta. Niyetim eleştirmek değil tarzınızı. Aksine hayattan koparan, “yaşayın, yaşatın” diyen bir yazı olmuş. Bu kadar dert ve sıkıntı arasında şu güzel cumartesi gününde serinletti biraz. Elinize sağlık.
hayatlar hayatlar. bir hayatı bile yaşamayı beceremeyenlerle, bir hayata sığmayanlar. ne güzel ki ikincisini yazmışsınız. dünya dertleri fazla belki de yazmaya vakit bulamıyorsunuz ama diğer yorumcuların da dediği gibi 24 saat içilebilir şarap kalitesinde yazış tarzınız. yeni yaşınız kutlu olsun. dolu dolu geçsin.
bir insan ömrünü neye vermeli?
harcanıp gidiyor ömür dediğin
herkes ölür ama gerçekte herkes yaşamaz. bu da sizin yazınızı özde anlatan bir cümle olsun.
Güzel yürekli kadın. Güzel gülüşlü kadın. Sen herşeye layıksın! Bütün güzelliklere! Yeni yaşın sana mutluluk getirsin. Güzellikler yağmur gibi, kar gibi üzerine yağsın!
Yeni yaşınız kutlu olsun Seçil Hanım. İyi ki varsınız 🙂
Mutlu yıllar, yeni yaşınızda çok mutlu olun.
Milano’dan sevgiler. Çok özledik seni yaşam gurmesi. Cömert, duygusal, paylaşan tarafın hiç solmasın. Yüreğinin layığı bir sene geçir güzel dostumuz. 🙂
Sevgili Seçil, en güzel – en mutlu yıllar senin olsun. Yıllardır başarıyla sürdürdüğümüz arkadaşlığımız daim olsun. Yeni yaşında yeryüzündeki diğer vadileri de görmeni dilerim. Sağlık, sıhhat ve mutlulukla kal.
Bu yazıyı şarkı gibi dönüp dönüp bi daha okuyorum. İçimdekileri o kadar güzel anlatıyor ki. Özlemlerimi. Sana bir kaç hayat da yetmez ama. Ve sen hiç bir sıkıntını bir başkasının üzerine yıkmazsın, kendin çözersin. O kadar zarif bir yüreğin var ki. Mutlu yaşa hep gülerek yaşa.
Duygularıyla, duyarlılığıyla, şikayetlerini dile getiriş tarzıyla çok zarifsiniz. Doğum gününüz kutlu olsun. Hayatlara gelince, bir hayatı bile elimize gözümüze bulaştırıyoruz. Belli bir zamandan sonra anlıyoruz hayatın güzelliklerini.
Floransa’ya kadar gidip buraya gitmemeyi şanssızlık sayıyorum. Baştan çıkaran yazınız için teşekkürler. Mutlu yıllar 🙂
Joyeux Anniversaire Secil!
Hayatini bir film ya da roman tadinda yasayan ve yasatanlara, cesur ve guzel yureklere selam olsun….
Mutlu yıllar. Hayat konusundaki tesbitlerinize katılıyorum. Bize hep bir hayatın içindeki üretimler değil, tüketilen hayatlar anlatıldı. Şarkılarımız bile hep negatif oldu.
YAZILARINIIZ COK UZUN ARADAN SONRA TEKRAR OKUMAK FIRSATI BULDUK. ELİNİZE SAĞLIK. DOĞUMGÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN.
Biz seni görmekten ve ağırlamaktan çok mutlu olduk. Üzümler, bağlar, evimiz bahçemiz seni her zaman görmek ister. İtalya’dan selamlar.
çıplak ayakla bağlarda yürüseydiniz. çok güzeldir. doğum gününüz kutlu olsun.
Hayat ukalası. Çok özledim seni. Keşke birlikte kutlasaydık doğum gününü. Neyse artık, kısmet 80’e. Mutlu yıllar kuzuuuumm 🙂 🙂 🙂
bu seferki yazınız başka olmuş. uyuyan taraflarımızı uyandırmış. kışkırtıcı olmuş. teşekkürler. bende doğum gününüzü kutlarım.
Oralara kadar giden insan bi Chianti getirmez mi allahsız? 😛
Milano’da da aynı şeyi yapmıştı, sonra dönüp yine yazı yazmıştı. Gece de otelden kaçmıştı, ertesi gün öğlende şarap şişesiyle dönmüştü otele. Yazar hakkında anlatcak çok şey var aslında ama neyse 😛
Yaramaz bi insandır kendisi. Herkesi uyutup gece otelden kaçmasıyla ünlüdür 🙂 Gündüz herkes alışverişteyken de uyumasıyla.
Valla yorumcular yazarın yorumları okumadığını söylemiş. Ben de boş vakitte bol bol atıp tuttum. Okursa bi daha yorum da yazamam he he:)
MUSSS MUTLU YILLAR! MUSSS MUTLU OL BİRİCİK DOST 🙂
cem’e Chianti getir, he deserves it. Ben Nobile di Montepulciano isterim. Tam yerine gitmişsin orda yapılıyo zaten. Mutlu yıllar Bebişim (senin söylediğin komik aksanla).
Doğum gününüz kutlu olsun. Fotoğraflar çok güzel olmuş. Hayat konusunda benim de söyleyecek birkaç şeyim var ama Çetin Altan sizinkine benzer bir ifadeyle söylemiş. Mihri Belli de.
yolda kalan da bir dostum yürüyen de bir harcanıp gidiyor ömür dediğin.
“rengarenk uçuşan tüller gibi”. güzel benzetme
eskiler ne güzel demiş, eskiler hayatı çok ciddiye almazlarmış kendilerini bu kadar önemli saymazlarmış ama insana da değer verirlermiş. kazalar olduğunda yolda bırakıp gitmezlermiş kanlar içinde yerde yatanı. parası ve arabası daha kıymetli değilmiş.
mutlu yıllar kraliçem 🙂 Siz beni tanımazsınız lakin ben sizi ve yazılarınızı hevesle takip ederim 🙂
mutlu yıllar seçilcim. yazın çok hoş olmuş.
herkesin böyle fırsatları olmuyor. yurtdışında tatil yapmak çok fazla prosedür gerektiriyor.
bir hayatı yaşamak bile ağır geliyor bu ülkede. eğer emekçiysen zor, çalansan çok kolay. Serdar bilgili ultra lüks yatıyla bodrumdaymış. bense bu ayki kredi kartımı ödedikten sonra cebimde kalmayacak parayı düşünüyorum.
belki yazıyı yazanın umurunda olmayabilir ama bu tip yazılardan hiç hoşlanmıyorum. burası özel duyguları belirtme yeri değildir.