Müslüm Gülhan: Beşiktaş Fenerbahçe derbisini analiz etti
NationalTurk yorumcusu BirGün yazarı Müslüm Gülhan bu hafta sonu oynanacak Beşiktaş Fenerbahçe derbisini analiz etti.
Müslüm Gülhan’ın Beşiktaş Fenerbahçe maç öncesi görüşleri:
Derbiler, kökeni oldukça geçmişe dayanan ve düzenli bir rekabet kurgusunun dizaynını oluşturan ve on binlerce taraftarın izlediği, farklı duyguların yaşandığı maçlardır.
Derbi olarak nitelendirilen futbol maçları, genel olarak belirli bir geçmişe dayanması neticesinde kendine ait bir kültürü de içinde taşır. Bu kültür sayesinde yaşanan birtakım olaylar derbiyi, iki kulüp arasındaki farklılıklara bağlı olarak ortaya çıkartıyor.
Aynı şehrin takımı olan ve en basit anlamda belirli semtleri temsil eden Fenerbahçe, Beşiktaş ve Galatasaray takımları arasındaki tarihsel rekabet, bir kültürel değer olmakla beraber, her üç takımın farklılıklarını da bir zenginlik olarak ortaya çıkarma gücüne sahiptir.
Beşiktaş Fenerbahçe derbisinin değeri farklıdır
Beşiktaş Fenerbahçe derbisinin değeri bu yüzden çok anlamlıdır. Her iki takım hatta her üç takımın varlığı birbirlerini tarihsel derinlikleri ile beraber değerli kılıyor. Biri olmazsa diğerinin bir kıymeti olmaz.
Her derbi maçın atmosferi farklı olur. Yönetiminden teknik direktörüne ve futbolcusuna kadar her şey değişime açıktır. Takımların içinde bulundukları şartlar ile psikolojik yapı maçın gidişini etkileyen öğelerdir. Çünkü bu maçlar sadece bir maçtan çok daha fazlasıdır.
Kendi sahasında oynayan takımın en büyük farklılığı ve avantajı sahip olduğu taraftar gücüdür. Taraftarı ile kombinasyonunu sağlayan takımın maçtan düşmesi ve geri çekilmesi mümkün olmaz.
Tüm bu değerlendirmeler ışığında derbiyi analiz etmek gerekir.
Jesus, Valerin İsmael’e karşı önde görülüyor
Öncelikle teknik direktörler açısından baktığımızda; Jesus, Valerin İsmael’e karşı donanım ve prensipler açısından daha oturmuş bir kişiliğe sahip olmasından dolayı mesleki açıdan önde gözüküyor.
Jesus, takıma geldiğinden beri kendine yönetimin üstünde bir çalışma ortamı yaratarak mesleki özgürlük alanına sahip durumdadır. Yönetim, profesyonel olarak destek vermek üzerine kendi sınırları içerisinde hareket etmeye şimdilik özen gösteriyor. Yıllardır yapamadıkları bir şeyi Jesus sayesinde yapıyorlar.
Valerin İsmael ise, geçen sene gelmesiyle elde etmiş gibi görünen avantajlara rağmen, tecrübe ve prensipler açısından mesleki olgunluğa sahip olmaması neticesinde yönetim üstünde bir çalışma ortamı yaratamazken, maalesef yönetimin müdahalesine açık bir alt birim olarak çalışıyor.
İki teknik direktörün mevcut durumları buyken geçelim takım üzerindeki etkilerine.
Fenerbahçe Jesus ile farklı bir konuma geçerek, hiçbir şekilde uzun süredir yakalayamadığı teknik direktör otoritesini yakalayarak, kenarda bir yöneten disiplinin olması sayesinde yeni bir kimlik kazandı. 25 kişilik tüm kadroyu aynı seviyeye getirmesi neticesinde, hem takım içi rekabeti yüksek tuttu hem de taktiksel rotasyon ile kullandığı değişik takım kurguları üzerinden tüm oyuncuların performanslarını artırarak öz güvenlerini sağladı.
Bu uygulama Fenerbahçe’ye ekonomik ve performans açısından çok büyük bir değer kazandırdı. Bu durum oyuna ve sonuçlara yansıyınca; tüm camia ki özellikle taraftar grubu şampiyonluk beklentisini oldukça yukarıya çekti.
Sergen Yalçın’a sağlanamayan imkanlar Valerin İsmael’e verildi
Beşiktaş’ın Sergen Yalçın’a sağlayamadığı kadro zenginliğini Valerin İsmael’e sağlamasına rağmen, kıyaslama açısından ve şampiyonluk açısından Sergen Yalçın dönemi kadar beklenti yüksek olmuyor. İsmael’in hâlâ oyun kurgusundaki taktiksel bütünlüğü sağlayamaması ve özellikle oyuncu değiştirmede yaptığı zamanlama ve isim hataları ile takım içinde yönetimin müdahalesi ile oluşan değişkenlikleri yönetememesi ciddi bir handikap olarak görünüyor. Derin kriz yaratma sorunu, ondaki çözüm odaklı beklentiyi yok ederek güvensiz bir ortamın yaratılmasına neden oluşturuyor.
Tüm bunların ışığında; kenardaki yönetim stratejilerine baktığımızda Jesus bir adım önde duruyor.
Taktiksel olarak Fenerbahçe’nin savunma prensibi olarak ve 3. bölgede yaptığı ön baskıyla, 2. bölgede sette kalarak rakibi karşılaması ve rakibi belirli bir alana sıkıştırarak oyunu kontrol etme isteği, olumlu yönü ağır basmakla birlikte, olumsuz olarak da birtakım verileri ortaya çıkartıyor.
Öncelikle ön baskının kırılması ile, takımın koşu mesafesini artırdığı gibi pozisyon olarak kontrada yakalanma durumunda açık verme olasılığını artırıyor. Ama ön baskı başarılı olduğu zaman ise, gol pozisyonlarına çok rahat girip bunları değerlendirmeyi başarıyorlar.
Takımı 2. bölgede set oyunu içinde tutarak rakibi karşılamasının en büyük handikabı; araya atılan paslarla açık vermesi ki Rennes maçında böyle iki gol yenmesi zaafın net açığa çıkmasını sağladı. Savunma ortasının ağırlığı geri koşulardaki sıkıntıya neden oluyor.
Fenerbahçe’nin hücum organizasyonlarında direk kaleye oynaması ve buna uygun olarak seri çabuk oyuncuları kullanması, patlama koşu mesafelerinin artması, son 5 yıl göz önüne alındığında oyunu daha dinamik hale getirmesini sağladı.
Taktiksel bütünlük ve sistem sadakati Fenerbahçe’de olmasına rağmen, Beşiktaş’ın 3. bölge oyunu her zaman en avantajlı kurgusudur. Taktiksel bütünlükten çok, yetenekli ayaklara sahip olması topa sahip olma oranının yüksek olması ile, rakip kaleye yakın oynayarak rakibi sıkıştırma isteği ve topu kaleden uzak tutma kurgusu maçı kazanmada en önemli silah olacaktır.
Weghorst topla zamanında buluşturulmalı
Buradaki handikap; Weghorst’un kutu içinde zamanında topla buluşturulamamasıdır. Aynı pozisyon içeresinde, Muleka’nın Weghorst’un boşaltığı alanlara yaptığı koşular da ikinci ve önemli gol şansının yakalanmasını sağladığı için Muleka’nın oyununa da sekte vuruyor. Öndeki oyun kurgusu oluşamadığı zaman beklenen tehlike ise, orta alandaki oyuncuların yumuşak ve topla oynama yetenekleri yüksek olmasından dolayı, topsuz oyun içerisinde savunma kurgusunda kalmalarının açığa neden olma ihtimalidir.
Topu öne taşımada, eleştirilse de en önemli aktör N’Koudou olduğundan, Osayi-Samuel ile mücadelesi oyuna ciddi etki edecektir.
Özellikle Vida’nın gitmesiyle beraber, bir türlü istikrarlı oyuna kavuşamayan orta ikili oyunu Beşiktaş için büyük sorunu teşkil ediyor. Hele hele 1. bölgeye çekilerek -skor avantajı olsa bile- oyunu karşılama isteği Beşiktaş açısından olabilecek en kötü senaryodur.
Kaleciler maçı belirleyebilir
Tabii Beşiktaş için en büyük sorun kendi yarattıkları kaleci sorunu… Kendi kendilerine ellerindeki değerleri heba etme isteği maalesef Beşiktaş’ın değerlerini kaybetmesine neden oluyor. Kaleci zafiyeti maçta kendini belli edebilir.
Fenerbahçe için maçı kazanma taktiğinin en belirgin uygulaması ön baskıdaki topu kazanma stratejisi ki Beşiktaş’ın en büyük sorunlu yeri burası olduğundan bir avantajdır.
Diğer taraftan, Beşiktaş’ın 1. bölgeden çıkış isteği göbekteki Fenerbahçe’nin Beşiktaş’a göre daha agresif olacağı beklentisinden dolayı zor olması durumunda, kenarlardan çıkarak veya Weghorst üzerinden oynayarak geçiş yapmaya çalışabilir. Taktiksel olarak bu uygulama başarılı olamazsa top kayıpları oyun kurgusunu bozacağından avantaj Fenerbahçe’ye geçer.
Her iki takımın orta alandaki oyuncu seçimi ve taktiksel kurgusu, maçın gidişatını ve oyunun dengesini değiştirecek en önemli taktiksel stratejiyi oluşturacaktır.
Beşiktaş’ın Fenerbahçe’nin 2. bölgede set oyununda Muleka, N’Koudou, Dele Alli ve hatta Roiser’in araya atılacak toplar ile pozisyona girmesi gol için çok önemli avantaj olur.
Fenerbahçe’nin ölü toplardaki hava üstünlüğü maç için ciddi ayrıntıdır.
Kulübe avantajı Fenerbahçe’de olduğundan 65. dakikadan sonra eğer oyun ve skor dengede kalacak olursa buradaki avantaj Fenerbahçe’ye yarar.
Beşiktaş için en büyük avantaj İnönü Stadı’nın atmosferi ve taraftar kuvvetinin maçı etkileme gücüdür. Özellikle ilk 15-20 dakika içindeki taraftar motivasyonu, ilk 30 dakikanın Beşiktaş açısından en üst düzeyde performans sergilediği an oluyor. Beşiktaş’ın bu süreci çok iyi değerlendirmesi gerekir.
Maç her bakımdan, öncesi ve sonrasıyla değerlendirmeler ve kıyaslamalar maçı olacaktır.