Hicazdan sonra rast makamı…
Cuma akşamı dostlarımla geçirdiğim uzun Beyoğlu akşamı sonrası vakit geceye dönerken eve gitmek zor geldi.
Ülke sınırlarına yeni giriş yapmış bir arkadaşımı aramak geldi aklıma…. Hani şu saat kaç olursa olsun arayabileceğiniz arkadaşlarınız vardır ya, onlardan biri… uzun olmuştu görmeyeli… Aradım, “gel, bekliyorum” cevabını alır almaz biraz heyecan biraz da alkolün verdiği uykuyla yola koyuldum.
Uykumun açılması düşüncesiyle Harbiye’deki adrese yürümek üzere ayrıldım gruptan.
Hilton Oteli’ne doğru yaklaşmaya başlayınca yoldaki travesti ve transseksüel sayısında artış başladı.
Etraflarında dolanan genç ve meraklı varoş çocukları, “herkese var da bize yok mu” edasıyla dolananlar, polis arabaları, müşteri arabalar v.s.
Gettonun dışındaki dünyaya açılmış olarak hissettim.
Bir anda boyut değiştirdim, korkmam ve tedirgin olmam gerekirdi, değil mi? Olmadım…
Daha ne, filmin ortasında gibiydim… Ne kadar tuhaf o kadar iyi…. Ne kadar bilinmez, o kadar heyecanlı..
Travestilerden iki tanesiyle tesadüfen aynı zamanlarda aynı yöne doğru yürümeye başladık.
Onlardan değil de, etraftaki “normal erkek” görünümlü yaratıklardaha daha çok korktum.
Yanlarına gidip, “selam, ne tarafa gidiyorsunuz?” diye soruverdim. Önce bir anlam veremediler, muhtemelen onlara zarar vereceğimi düşündüler… Haklılardı, gecenin bir vakti onlara bu soruyu soran düzgün bi insana da az rastlanırdı.
Beni de yanlarına alıp alamayacaklarını sorduğumda, kabul ettiler.
Birlikte yürümeye başladık, bendeniz büyük bir görgüsüzlükle, yıllardır içimde biriktirdiğm bütün soruları allayıp pullamadan sordum, onlar da yarı küfürlü, yarı müstehcen bir terminolojiyle cevap verdiler.
Düşüncelerini reddettiğinizde ya da kızdırdığınızda çok pis laf koyduklarını söylemeliyim…
Çok güldük yol boyunca, ben de kendimi anlattım…. Sonra bana yaptığımın tehlikeli birşey olduğunu, kendi arkadaşları ya da ortalıkta gezen diğerleri tarafından gasp edilebileceğimi hatırlattılar.
Onlar anlattı… Ben kah şaşırdım kah güldüm yolda… Onlar da benim saf, salak halime güldüler… Ben de onları şaşırtmıştım…
Bir tanesi döndü “bizden utanmıyor musun?” diye sordu…
“Neden utanayım?”
Tercihleri farklı olduğu için mi? Umurumda bile değil… Onlar yolda yürümek için beni tercih ettiler, beni ilgilendiren tek tercihleri budur.. Etrafımdaki okumuş, düzgün hayatı olan bir sürü heteroseksüele göre çok daha eğlenceliydiler… Zaten aradığım bu.. Ömrünün baharında emeklilik hayali kuran, elindeki zamanın kıymetini bilmeyen, namus kurallarını ezberlemiş -anlaşılır yanları olmadığı için anlamayan ama harfiyen uygulayan- ruhu pörsümüş gündüz insanlarından çok daha eğlencelilerdi…
Yıllarca en delikanlı erkek pozlarında gezen, hatta bir kadınla evlenip, evliliği hayatında paravan olarak kullanan, kadınlığını bastırmış yiğitlerimizden de daha namusluydular…
Evet…
Sadece bu yüzden bile daha fazla anlamları var. Yoksa hormonları çiçekli entarilerle gezerken, boynuna kravat geçirmiş, evlenmiş ve çoluk çocuğa karışmış yiğit kardeşlerimizden daha namuslular ve sandığınız gibi hasta değiller… Çünkü bu durum istisnai durumlar dışında hastalık değil…
Bizimki gibi köhne kurallarla yürüyen bir toplumda iş bulamamaları ve geçinebilmek için yapmak zorunda oldukları eylem de, bana göre ekmeği taştan çıkarmak.
Ettiği sohbet kadarıyla kişiliğimi bu ülke koşulları için fantastik bulan biraz daha ağırbaşlı olanı, “delisin sen” dedi, “a bu kız çılgın bişey” diye bitirdi benimle ilgili yorumunu…
Her ne kadar benden büyük yaşta iki abla gibi havalarını atmış da olsalar, yaşları benden küçüktü…. Ne derlerse dikkatle dinledim, karşı gelmedim söylediklerine… Bilmediğim çok şey öğrendim haklarında.
Ne onlar benim telefonumu istedi, ne ben onların, isimlerini de hatırlamıyorum…
Gideceğim yerin yakınında ayrıldık…
Akşam güzeldi, devamı renkliydi, finali de güzel olacağa benziyordu.
Görmek için sabırsızlandığım adam camda bekliyordu, telaşlıydı.. Telaşının nedenini sonra anladım…
Merak etmiş, aramış ancak cep telefonum cevap vermemiş.. Yoldaki sohbetten dolayı telefonu da duymamışım.
Biraz sakinleşip, birbirimize alıştıktan sonra konuya girdi…
“Sana anlatacak çok şeyim var”…..
Öyle mi? Benim de benim de…
Cezayir’in kasvetli halinden beni kurtaran sizin yazınız oldu. Bizim sorunumuz birarada yaşamayı bilmeyişimiz. Herşey bizim olsun, bir tek bizim istediğimiz gibi olsun istiyoruz. Azınlıkları da böyle dışlamadık mı ve ötekileştirmedik mi? Bu dünya heteroseksüellerin sanki! Çok komik ve çok yürekli bir deneyim yaşamışsınız ama sizin kaleminiz de yürekli yaşamak zaten. Elinize sağlık, Yüreğinize sağlık.
Sizin gibi düşünmüyorum travestilik bir hastalıktır bunu normal birşey gibi anlatmanızda çok büyük hatadır sn sökmen
bugünlerde bu konu çok gündemde olduğu için bende yazmadan geçemedim. Hakları elinden alınan eşcinsel hakemden sonra bu yazınız muhafazakar ve görgüsüz kesimin aklını başına getirir. Yaşadığınız için yüreğinize bizimle paylaştığınız için elinize sağlık.
gözümün önünde canlandı anlattığın sahneler,güldüm,özendim.şaşırmadım da..ben bilirim seni; yapmacık entelektüel ağızlardan,”ötekileştirmeek efemm,insan hakları,geri kalmış ülkemiz,karanlık zihniyetler”diye aynı makamdan tutturdukça kendini daha çok önemseyenlerden değil; ”toplum ahlakı”yla kafayı bozmuş vandalları hepten koy bir kenara,sen-ben gibi biri değil..alışılmamış,cesur böyle..benim ”8.renk” dediklerimden yani.. paylaşmakla çok iyi etmişsin eline sağlık,ama ben asıl bu deneyimden ötürü kutluyorum.
o diil de kafan iyidi yine dimi?:)
vay be dedirttiniz. vay be serseri kalpli yazar. gerçekten de vay beee
Seçil’cim yine dostlarınla Refik arkası Babylon yapılmış belli. Hikaye çok hoş, bi dahaki sefere beni de al yanına.
Deli, sen yaparsın ve keyifli de kılarsın durumu. En normal şeyleri bile komik ya da hikaye güzelliğinde yaşamak normaldir seninle.