Haziran’dan kısa kısa
Haziran’ın ilk yarısı farklı gündemlerle, hızlı geçti. Beşiktaş açısından transfer hareketliliği, Formula 1 Türkiye Grand Prix’si ve NBA finalleri, ilk on beş günün özetiydi.
Transferde yanlış işler
Beşiktaş eğer Türkiye’nin Manchester City’si durumuna düşmek istemiyorsa, kendisine gelmek istemeyecek futbolcular için bir girişimde bulunmamalı. Nihat’ın Türkiye’ye gelme, Beşiktaş’a dönme konusundaki isteksizliği başından beri belli. Açıkçası dönmek istemesi için bir sebep de yok zaten ortada. Boşuna “reddedilen kulüp” konumuna düşmenin anlamı yok.
Bunun yanında Nihat Kahveci transferi gerçekleşecek olsaydı bile, bu transfer aynı konudaki öyle çirkin bir başka gündemin arkasında kaldı ki, kimse kazanılan zaferin farkında olmayacaktı. Lakin gerçekleşmedi ve Beşiktaş’ın ‘pazarlayamadığı’ bir başka başarı olarak kayıtlara geçmekten kurtuldu bu iş.
O çirkin gündeme gelince, bırakalım çirkinliğiyle kalsın. Ben sene sonunda Denizlispor veya Gençlerbirliği’ne kiralanmasına karar verildiğinde kullanmayı arzu ediyorum Topuz hakkında bir şeyler söyleme hakkımı.
Formula 1 Türkiye Grand Prix’i
Türkiye GP’si karanlığa doğru gidiyor. Başarısız organizasyon sonrası, en sağlıklı değerlendirmelerin yapılabileceği şu boş günlerde bile, hala asıl sorunlar ve alt başlıkları konusunda bir uzlaşmaya dahi varılabilmiş değil. Daha bunlar belirlenecek de, harekete geçilecek de, sonuç alınacak da…
Söyleneceklerin hepsini sıralamak için köşeyi üç hafta buna ayırmak lazım. Ben kısaca şunu söyleyeyim, F1 popülarite olarak tüm dünyada düşüş içinde. Bu spor kendisi için çok yeni olan, F1 geleneği ve alışkanlığına sahip olmayan, dolayısıyla gevşek mayası sebebiyle bu sporu ilk krizde terk etme eğilimine sahip bizim gibi ülkelerde, durum bu yüzden tabii daha da kritik. Kaldı ki içinde taraftarlık olmayan, kendisine aidiyet kapısı açamayacağı hiçbir işle ilgilenmeyen, bu yüzden daha F1 hakkında bir bilgisi olmadan, yaptığı ilk iş bir takıma taraftarlığını ilan etmek olan Türk sporseveri, McLaren, Ferrari ve hatta BMW’nin rekabet dışı kaldığı bir sporda neyi ne için takip edeceğini de sorguluyor.
Bunu akıllara ziyan bilet fiyatları ve ekonomik krizle birleştirdiğinizde, açıkçası oraya gitmeyen değil, giden seyirciye şaşırmak lazım. İnsanlar artık iki saatlerini ayırıp F1’i televizyondan bedavaya bile izlemiyorken; 3 günlerini ayırıp, Tuzla’ya gidip, bir de üzerine neden 700 milyon vermiyorlar bunu garip bulmak, sadece komedi. Eksik yapıldığı iddia edilen tanıtım, oraya belki fazladan 5.000 kişi getirirdi. Tribünleri boş bırakan seyirci sayısı 120.000. Neyin tanıtımı?
Bu yarışın tarihi 7 aydır belli. Bu sporu takip eden herkes, ilk açıklandığında notunu aldı bu haftasonuna. Bu yarış için kalkıp İngiltere’den İstanbul’a gelen seyircilere Türkiye bir tanıtım mı yaptı da adam kalkıp Londra’nın banliyösünden Akfırat’a geldi? Son olarak da “Bizden bir pilot veya takım yok da ondan…” argümanı. Valla Formula 1’de Belçikalı, Macar, Bahreynli veya Çinli bir pilot veya takım da yok ama bu ülkelerin seyirci sayısı pek bunun ölçü olduğunu söylemiyor.
Sorun, hiçbir şekilde giderilemeyecek ‘ilgisizlik’. Bunu bile bile girişilen, bu ölü yatırım. Türkiye’de düzenlenen atletizm müsabakalarına kaç kişi geliyor, uluslararası bir kış sporları organizasyonu düzenlense kaç kişi gelir, Türkiye’de voleybol maçlarına bile kaç kişi gidiyor, sanki bunları halletmişiz gibi F1’in ilgi görmemesini acayip şaşılacak bir şey kabul etmek, diyorum ya, sadece komik.
NBA Finalleri
NBA şampiyonu, geçen yıl olduğu gibi isminden bu sene de çok iyi söz ettiren sporcumuz Hidayet Türkoğlu’nun takımı Orlando Magic’i beş maç sonunda 4-1’le geçen Los Angeles Lakers oldu.
Aynı on gün içinde bizde de Türkiye Basketbol Ligi finallerinin oynanıyor olması, aynı sporun iki farklı kıtada nasıl uygulandığını, nasıl yaşandığını görme fırsatı vermesi açısından enteresandı. Tartışmalı hiçbir kararda Lakers veya Magic’ten bir oyuncunun gidip hakem masasını tekmelememesi, hakemlere üst üste 4 teknik faul almacasına küfür üstüne küfür etmemesi, seyirciden sahaya su şişesi yağmaması, hakemlerin maçın son 15 saniyesini bile tamamlayamadan soyunma odalarına doğru kaçmak zorunda kalmaması, benim biraz garibime gitti.
Amerika bu işi bilmiyor. Ben size söyleyeyim. Boynuz kulağı geçmiş.