Artık Anlayamıyoruz
Ne büyük balonmuşsun Schuster. Böylesi hayal kırıklığını küçüklüğümden beri hatırlamıyorum. Küçüklük ne kelime, babalarımız görmedi senin gibisini.
Bir sistemleri olmadığını çok iyi bilen futbolcularımızın yüzlerinden, vücutlarından, ayaklarından okunan tek şey korku. Nasıl oynayacaklarını, nasıl gol atacaklarını bilmiyorlar. Çaresizler. Kimi maçların sonlarında ortaya çıkan baskı futbolu –ki Gaziantep Belediye maçında artık bunu bile göremedik– her şeyi boşverip, panik içinde herkesin kendi bildiğini oynamasından. Bunun bile faydası oluyor çünkü. Ama Schuster’in olmuyor.
Her şey çok yolundaymış gibi, ilk devre içinde değişiklik yapmayan Schuster, ikinci yarılara da aynı on birle çıkıyor. Dakikalar ilerliyor, değişiklik 70’e kadar yine gelmiyor. Çünkü Schuster nereye ne müdahale yapacağını da bilmiyor. Çoğu maçta, gerekli müdahale ekipmanlarını da zaten 18’e almamış oluyor.
Schuster’le bu iş olmuyor.
Ertuğrul’un oynattığı kısır futbolu, Mustafa Hoca’nın oynattığı korkak futbolu özler haldeyiz. Golü, her şeyi geçtik; ne yaptığını bilen bir takım görmeyi özler haldeyiz. Mersin İdman Yurdu ile, Gaziantep Belediye ile oynarken bile ne yaptığını bilen futbolcuların rakip futbolcular olmasından utanır haldeyiz. Son 8 resmi 90 dakikanın 4’ünü mağlup, 3’ünü berabere kapamış bir takım olduğumuza inanamaz haldeyiz.
Kimse yorgun falan değil. Takım ne oynayacağını bilmiyor. Bir Quaresma izledik bu maç, 3 pozisyonu şımarık vuruşlarla heba etti, maç boyu faul üçkağıtlarına yattı, saha dışında yatarken yanından koşup geçen rakibe tekme attı. Başında biri olduğunu bilen futbolcu bunları yapar mı? Sarı kartı yedikten sonra bile aranır mı? Tek kart gösterilmemiş maçın son 5 dakikasında 4 sarı kart gördük, içi içini yemeyen takım bunu yapar mı?
İlk yarı 12, mağlup başladığımız ikinci yarı 2 korner. Gol için abluka beklerken, Sivas maçındaki gibi, neredeyse bizim sahamızda geçen bir ikinci yarı daha. El insaf, rakip aslarını dinlendiren Gaziantep Belediye!
Artık anlamıyoruz.
Takım can çekişirken, kulübede oturup elini çenesine dayamış, yere bakan bir teknik direktör nasıl olabiliyor, anlamıyoruz. Beşiktaş nereye götürülmek isteniyor, anlamıyoruz. “Hocamızın arkasındayız” klişelerinden fenalık gelmiş kulüp yönetimlerinin, çıkardığı takım ve oynattığı futbol bu olan teknik direktörlerin neyine bakarak, neyine dayanarak arkalarında olduğunu bilmek istiyoruz. Demirören Yönetimi bu adamla ciddi bir görüşme yapacak mı, onların içinde ne yaptığını bilen birileri var mı, merak ediyoruz.
Beşiktaş, kendiyle, hayatla, her şeyle dalga geçen bir meczubun elinde oyuncak. Yazık. Bu nasıl iş?
[adrotate group=”74″ banner=”79″]