Spor Haberleri

Fener’in aydınlattıkları…

Teoman AkbenHafta içinde havayı iyice boğmak yerine, Beşiktaş’ın sessiz sakin hazırlanıp girdiği bir maç oldu Fenerbahçe maçı. Maç öncesi yaşanan bilet kabusu dışında, medyasıyla, yönetimiyle, taraftarıyla, Beşiktaş’ın görece başarılı geçirdiği bir süreç oldu düşününce. Ama Fenerbahçe’ye karşı başarı yine gelmedi.

İstatistik anlamda kaybedilenler çok. 2009’da ilk yenilginin gelmesi, 13 haftalık namağlupluğun bozuluşu, Fenerbahçe’nin Beşiktaş galibiyetleri serisini 6’ya, Beşiktaş’a yenilmeme serisini 8 maça çıkarışı, ligin ilk 6’sı içinde yer alan takımlardan birine karşı yine galibiyet alınamaması, bunlar yetmezmiş gibi Fenerbahçe’ye hoş bir 102. yaş hediyesi verilmiş olması, camianın üzüntüsünü arttırıyor. Ama hangisinin ne kadar önemi var diye düşünecek olduğumuzda, “Fener’i yenemeyen takım şampiyon olmasın!” diyenlere bakmayın, şampiyonluğun geldiği gün anlamı olacak şeyler değil çoğu.

Lakin önemli olan, Beşiktaş şampiyonluk şansından yüzde olarak sadece birkaç puan daha kaybederken, değerlendiremediği bir başka liderlik fırsatıyla, final oynayamama konusundaki sıkıntısını fobiye dönüştürme yolunda biraz daha ilerledi.

Kazanılması şart olan maçları ne taraftarıyla, ne kadrosuyla, bir türlü başarıyla yönetemeyen; ‘olduğu kadarı’ bile eleştirilirken, psikolojik yanı sıkıntılı maçlarda ‘olduğu kadar’ da oynayamayan Beşiktaş, şimdiden kara kara Galatasaray maçını düşündürmeye başladı.

Defansında Edu, Lugano, Önder, orta sahasında Alex’i olmayan; forveti yılın alay konusu Güiza ve 3 haftadır maça çıkmayan Semih’ten oluşan Fenerbahçe’ye karşı topa ilk olarak 3. dakika da biterken dokunabilen ve benzer şekilde devam eden ilk yarıyı da doğal olarak %38 topla oynama yüzdesi ile kapatan Beşiktaş’ın, “Çöpe atılan ilk yarılar” koleksiyonunun son parçası oldu Fenerbahçe maçı.

İkinci yarı ise aynen düşünüldüğü gibi, farkın ikiye çıkmasına rağmen silkinen bir 11 vardı sahada. Ama yetmedi.
Konuşulacak çok tarafı olmayan maçlar vardır. Biri oynayamaz, öbürünün de aksine oynayacağı tutar, maç oynayanın galibiyetiyle biter. Bu maç da böyle. Ama geleceğe bakacaksak çıkarılacak dersler var.

Böyle bir orta sahayla mukayese edince, savunması ve forveti başarılı bile kalan Beşiktaş’ın, şampiyon olunsa bile bu sonuca kanmayarak bu hat için bir şeyler yapması gerekiyor. Oynasın diye yıllarca beklediği Sergen’den kurtulup, Delgado ile kendine yeni bir Sergen yaratmış durumda takım. Oynayacağı tek bir maç için, teknik kadro da, seyirci de 5 maç boyu eli belinde bir orta saha izliyor.

Futbolda önemi ‘sıfır’ olan istatistiğe bakılarak, sırf top çalma sayısı yüksek diye, 2 yıldır hiçbir şey yapmayan, Cisse isimli bir adam Türkiye Süper Ligi’nin şampiyonluk adayı takımında kendine yer buluyor. Geriye kalanlar, oynamayı her geçen gün biraz daha bırakan Tello, faydası kısıtlı, mevkisi belirsiz Sivok, “Delgado’yla iki yarım 1 ederler, olsun” dediğimiz Yusuf, tek başına bir Ernst. “Fenerbahçe’nin Galatasaray’ın şöyle yakalandığı bir senede şampiyonluk garantilenemiyor” diye hayıflanılıyor, ama bu takım bu kadroya yeterince orantılı bir performans sergiliyor. Beşiktaş organize bir Sivasspor ayarında ve zaten Sivas’la da aynı yerde, aynı puanda.

sampiyonlar ligi WTS 2

Usul, yazı sonunu hakeme bırakmaktır, ama ben Yunus Yıldırım’ı şimdi yazıp, yazının sonuna başka bir detayı bırakacağım.

Ligde üflediği en son penaltının tarihini kendisi bile hatırlamayan Yunus Hoca, bu maç da Fabian Ernst’in hırsız yakalar gibi indirilişine sessiz kaldı.

İlk golde, faulü cüssesi sebebiyle gösteremeyen Gökhan Zan’ın pozisyonunu atlayışı da bundan önceki büyük hataydı. Ama Irak’ta her hafta 70-80 kişinin bir bombalı saldırıda ölmesi; maç öncesi pankartlarla anılan şehitlerin, hayatlarını onar onar kaybetmesi gibi olaylar seriye bağlandığında insanda nasıl sağırlık yaratıyor ve adeta normal gelmeye başlıyorsa, ligde Beşiktaş aleyhine verilmesi alışkanlık olmuş haksız kararlar da aynı sağırlığı yaratmış durumda. Konunun artık iyice evcilleşmiş olması sebebiyle ne taraftar gerekli tepkiyi veriyor artık, ne maç sonrası yönetim, ne de ertesi gün medya.

Devamlı kendini eğlendirmeye gelen taraftarın, onca gürültüye, saha içine bir türlü müdahale edememesi; aleyhte kararlarda veya kilit anlarda hakemi bir türlü baskı altına alamaması, İnönü stadını on yıldır hakemlerin en rahat maç yönettiği, ev sahibi aleyhine kararların en rahat verilebildiği stad haline getirmiş durumda. Organize tek tezahüratı olmayan İspanyol, İtalyan ve hatta İngiliz taraftarların saha içine nasıl etki ettiğini düşününce, “Beşiktaş taraftarı bir yerde hata yapıyor” diyor insan ama bunu gel de Çarşı’ya anlat.

Son söz bir başka Yıldırım’a, Fenerbahçe başkanına. Doğruları çok geç bulan, bulana kadar da kendi başını yiyen Aziz Yıldırım, ikinci golden sonraki, hızlı, provokatif olmaktan son derece uzak, olabildiğince samimi öngörüsü ve tavrıyla hem şaşırttı, hem -şahsen benim- büyük takdirimi kazandı. Başından beri aynı olgunluğu sergileyebilmiş olsa, Fenerbahçe tahminen çok daha sempatik bir rakip olacaktı. Ama tecrübe denen bir şey var ki, işte, bazen maçlara mal oluyor, bazen yıllara…

Teoman Akben – Beşiktaş Postası

Dikkati Çekenler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu