“Diyarbakırspor – Beşiktaş maçı seyircili oynansın”
Daha önce yazdım; “Millet futbol izlemiyor, hafiyelik yapıyor” diye. İş daha da ileriye gitti. Hepimiz ‘infaz memuru’ kesildik.
Sağa sola ceza kesiyoruz. Bakın, Fenerbahçe yönetimi, Galatasaray’ın sahasını kapamadı diye, PFDK Başkanı’nı “Fener düşmanı” ilan etti. Böylece Aziz Yıldırım, Gaziantepspor maçının devre arasında hakeme ayar vermekten yırtacak. PFDK, Yıldırım’a ceza verse ‘Fener düşmanlığı’nı kanıtlamış olacak… Her maçın ardından derin hakem analizleri yapan Fenerbahçe asbaşkanı ise nedense başkanının devre arası ayarı ve ikinci kaptanı Emre B.’nin kırmızı kartlık hareketleri hakkında yorumda bulunmadı. O Emre B. ki, kendisine yapılan her faulde bir yeri kırılmış gibi kıvranarak futbol oyununu rakibe kart verdirme oyununa çevirmiş durumda.
Güncel olduğu için Fenerbahçe’den örnekler verdim. Yoksa her yönetim, her hoca ve çoğu futbolcu yapıyor ceza çığırtkanlığını… Kendisi cezadan yırtmak için takla üstüne takla atarken rakibe ceza kesilmesi için yangına körükle gidiyor. Mesela Bursaspor, Diyarbakırspor maçından sonra “Hükmen galibiyet de hükmen galibiyet” diye ısrar edeceğine, “Böyle kazanmak istemezdik, bizim de hatalarımız olmuştur, olmuşsa özür dileriz” dese ne olacak.
Kimse böyle yapmayınca futbol sahada oynayarak kazanılan bir oyun olmaktan çıktı. Kendine ceza verdirmeyerek, rakibe ceza verdirerek masa başında kazanılan bir ‘suç ve ceza oyunu’na döndü.
Allah cezanı vermeye
Hani hem hafiye, hem savcı, hem hâkim hem de infaz memuru kesilenler yasalardan, yönetmeliklerden, talimatlardan haberdar olsa canım yanmayacak… “Bursa-Diyar maçından önce Disiplin Talimatı’nda ırkçılıkla ilgili madde yoktu, onun için federasyon bir şey yapamadı” diyenler var hâlâ. Son kez yazıyorum: O maç oynanırken Disiplin Talimatı’nın 52’ye 10. maddesi açıkça ırkçı tezahüratlarla ilgiliydi ve öngördüğü ceza doğrudan seyircisiz maçtı. Talimat’ın 41’e 1. maddesinde de kişilerle ilgili olarak ‘ayrımcılık’ şöyle açıklanıyordu: “Irk, dil, din, etnik köken ayrımcılığı yaparak insanlık onurunu herhangi bir şekilde zedelemek …” Bu maddeler zaten UEFA’nın talimatlarından alınmıştı.
Bursa maçı TV’den canlı yayınlanmadı ama “PKK dışarı” sloganlarıyla Diyarbakırsporlu taraftarların taciz edildiğini, stada çok sayıda bayrağın sokulduğunu, “Ne Mutlu Türküm Diyene” diye pankartlar açıldığını, ‘Ermenistan maçının provası’nın yapıldığını biliyoruz. Federasyon ise olayları geçiştirme yolunu seçti. Talimatı uygulamadı ama o maçta olanların ‘ayrımcılık’ olduğunu kabul etti. Talimatta madde varken aynı kapsamda başka bir madde çıkardı ama bu kez duruma göre para cezası diyerek aynı suça iki farklı ceza getirdi. Kısaca, hukuk cinayeti işleyerek hukuku uygulamaya çalıştı.
Aslında olay federasyonu da aşıyordu. Üzerine gidilseydi, belki de olayların arkasında, toplumsal barış çabalarını baltalayıp özellikle Batı bölgelerinde Türkleri, Kürtlere karşı kışkırtmaya çalışanların olduğu ortaya çıkacaktı… Bursaspor ve Bursalı futbolseverler de hak etmedikleri ithamlara uğramaktan kurtulacaktı.
O zamandan bu yana konu futbolu aştı, toplumsal alana taştı. Şimdi Diyarbakır-spor, Kürtlerden esirgenen hoşgörünün ve onlara yapılan bunca baskının üzerinin örtüldüğü bir şal işlevi görüyor. Diyarbakır-spor’u kendi kitlesinden, seyircisinden, Diyarbakır’dan kopararak ya da cezaevine sokar gibi kendi kentinde seyircisiz oynatarak kümede tutmanın, yani suni teneffüsle yaşatmanın başka anlamı yok.
Bakın Diyarbakırspor’un küme düşmesi söz konusu olunca nasıl telaşlandı bazıları… Yok efendim, takımın küme düşmesini zaten PKK istiyormuş. Vay canına, yıllardır Diyarbakır maçlarında “PKK dışarı” diye bağıranları PKK bağırtıyormuş demek ki! PKK, Diyarbakırspor’u yok etmek istese bu takımın önce Diyarbakır halkından kopmasını isterdi her halde. Siz de zaten takımın maçlarını seyircisiz oynatarak bunu yapıyorsunuz. İşi döndürüp “Diyar küme düşürülmesin, düşecekse maçlarını oynayıp düşsün, yoksa bu Ankaragücü’nün Türkiye Kupası’nı kazanınca Evren tarafından 1. Lig’e alınmasına benzer” diyenler çıktı… Bir kere Ankaragücü, kupayı kazanınca çıkarılmadı o darbe kararı, finale kalınca “1. Lig’de Ankara’dan bir takım olsun” diye çıkartıldı. Sonra da finalde Boluspor hakem kararıyla resmen katledilerek kupa Ankaragücü’ne verildi. İkincisi, ‘Evren-spor’ diye bu örneği veren otoritenin o zaman da eli kalem tutuyordu. Bu konuda zamanında ne yazdığını merak ediyorum. Üçüncüsü ve en önemlisi, Diyarbakır küme düşürülmeyerek ama maçları seyircisiz oynatılarak kendi taraftarından kopartılıyor. Güvenlik güçlerine ve protokol tribünündekilere maç yapar hale getiriliyor. Devlet himayesine alınarak, tam de bu yüzden, ikinci bir Evrenspor olmaya zorlanıyor.
Seyirci düşmanlığı
Diyeceksiniz ki, “Herkes cezacı kesildi diye kızıyorsun ama sen de ceza istiyorsun”… Ben cezayla bir şeyin düzeleceğine inanmıyorum. Bu iş olaylarla yüzleşmekle ve insanları vicdanını, diğerkamlığını ve öz denetimini harekete geçirmeye bağlı. İnsanların huzur ve barış içinde maç izleyeceği olumlu koşulları yaratmaya bağlı.
Bursalı futbolseverler, “Sen Bursa-Diyarbakır maçında mıydın, nereden biliyorsun örgütlü bir hareket olduğunu” diye soruyor. Benim değil sizin orada olmanız ve bir an için kendinizi o maçtaki Diyarbakırlı taraftarın yerine koymanız önemli…
Son kez söyleyeyim: Bursa’nın şampiyonluğunu Bursalı arkadaşlarımdan sonra en çok beni sevindirir. 2. Lig’deyken az maçına gitmedim. “Bursa şampiyon olmalı” diye yazdım yıllardır. Daha Kasım ayında “Bursa Türkiye’nin Liverpool’u olabilir, şampiyonluk onlara çok yakışır” demişim. Şimdi şampiyonluğa giderken Bursaspor Başkanı çıkıp, “Beyler ilk Diyar maçında birilerinin gazına geldik, ayıp ettik. İkinci maçı sahada kazanmak isterdik, ama kurallar gereği maalesef hükmen kazandık. Şampiyonluk Kupası’nı Kürtlere ve Diyarbakırsporlulara küs olarak kaldırmak istemeyiz. Bu kupayı bize helal etmelerini istiyor, özür diliyoruz” dese ne olur? Bunu desinler, ben de Beşiktaş’taki bütün geleceğimi riske atarak (!) Bursa forması giyeyim, onları kutlayayım. Zamanında Bursa yöneticilerinin hediye ettiği formam evde duruyor zaten.
Asıl üzerinde durduğum konu ceza falan değil, mevcut sistemde hukuğun duruma göre işlediği gerçeği… Federasyon Başkanı basın toplantısında bir dizi örnek veriyor. Değinmediği bir sürü olay da var. Olayı ve yaptırımı yan yana koyuyorsunuz, hiçbiri arasında eşit işareti yok. Tersine soru işaretleri var. Kararları arka arkaya koyunca zincirleme eşitsizlik ve haksızlık doğuyor.
Çünkü temel sakat. Mevcut hukuk sistemi doğuruyor bu haksızlıkları ve eşitsizlikleri… Bu sistem hıncını futbolun asli unsuru seyirciden, taraftardan çıkarıyor. Kusurlu takımın maçını seyircisiz oynatıyorsunuz, olayla hiç ilgisi olmayan takımın seyircisini de cezalandırıyorsunuz.
“Bu sistemde sonunda bütün maçları seyircisiz oynatmak zorunda kalacaksınız” diye yazmıştım. Bakın seyircisiz maç sayısı gittikçe artıyor. Elâlem ta Çin’den seyirci ararken siz Diyarbakır gibi bir ‘seyircisiz takım’ yarattınız. Fenerbahçe yönetimi, Galatasaray derbisini seyircisiz oynayınca bunun hâlâ ‘büyük derbi’ olacağını sanıyor… Siz sonra ölçün istediğiniz kadar futbolun marka değerini…
Barışa bir şans
Seyirci gerilimini ve seyircisiz maçları o kadar kanıksadık ki, ilk yarıdaki Beşiktaş-Diyarbakırspor maçında oluşan kardeşlik ve barış havasının üzerinde bile duramadık. ‘Polis zoruyla’ falan diye geveleyenler bile oldu. Şimdi gördünüz mü, rövanş seyircisiz oynanacak. Diyarbakırlılar, İnönü’de gördükleri konukseverliğe karşılık verme fırsatından yoksun kalacak.
Federasyon Başkanı vizyonları olduğundan söz ediyor. Çok güzel. Önemli olan o vizyonu hayata geçirecek gücünüz ve cesaretiniz var mı? Varsa oynatın Diyar-Beşiktaş maçını seyircili. Görün bakalım seyircinin, yani halkın barışa ne kadar susamış olduğunu… Siz bir adım atınca Diyarbakırlıların üç adım attığını… Sportmenliğin ve barışın simgesi Özhan Canaydın’ın anısına yapın bunu.
Özhan Canaydın’ın anısına
Sayın Özhan Canaydın’la Beşiktaş’ta yöneticiyken ve sonraları birkaç kez konuşma şansım oldu. Bana sevgi duyduğunu hissettim. Babamı, lisedeki Beden hocam Ruhi Sarıalp’i, çok yaşasın Süleymen Seba’yı buldum onda. Spor terbiyesini buldum. Birkaç haftadır yazdıklarım biraz da bu insanlardan aldığım terbiye gereği… Yazılar bir şeye yaramıyor biliyorum, Özhan Canaydın’ın anısına küçük bir saygı sunuşu olsunlar.
İbrahim Altınsay / Radikal
[adrotate group=”15″]