Bigâne
Sahi Perihan, ne oldu bize?
Sana değil, bana değil, onunla ikimize?
Beyoğlu’nun Tünel durağında karşılaştığımız o günü hatırlıyor mudur?
Şarkı mırıldanıyordun ıslıkla karışık. Önce omzun çarptı, gayrı ihtiyarı dönüp gülümsedim, emin olmadın gülümsememden, gözlerimi kaçırdım, gülümsememden şüphe etmen kalbimi kırdı çünkü. Bunu anladığında bana döndün, elimden tutup bir sokağa götürdün, bir masaya oturduk karşılıklı. Seni dinlerken bilmediğim başka dilde dualar etmeye başladı kalbim, inandım.
O yaz geldi geçti, sen aklının sandığına kilitlediğin kalbini alıp gittin. Sen gittin, benim üzerime yağmurlar yağdı. En sevdiğin İstanbul’u bana bıraktın, senin yağmurların da bana yağdı. Her yağmur yağışında hayatın günlük rutinini bırakıp cam kenarlarına koştum, dışarıda seni hatırlatacak bir şeyler görmek için.
Kendi kendine konuşan insanlar vardır ya, giden sevgilileriyle konuşurlar aslında. Onlar döneceği zaman yapacakları konuşmanın repliklerini hazırlarlar. Gidince ne yapacaksın? Anlatırsın işte sokaklara, kuşlara.
Her yağmurda yüzüme, gözlerime, kalbime düşen damlalarla büyüttüm seni, herkese seni anlattım. “Çok tanıyanı var ama öksüz hem de fena halde, gözlerimle gördüm, anlayanı yok.”
“Çok sigara içiyor, bırakamadı bir türlü, ölümle ilgili hiçbir şeyi ciddiye almadığı için diyorum ama değil. Elinden bıraksa yani sigarayı, kalemi; dinlense biraz, dursa yani, düşer. O yüzden hareket ediyor.”
“Aramızda bir yerde oturuyor, bizimle yaşıyor gibi ama sorsan kimse gösteremez yerini, efkârlı bir yeri var bu hayatta…”.
“Aslında paramparça, cam kırığı dolu içi. Bazen kaleydoskop gibi görünmesi ondan, bak bak, doyama. Halbuki birbirine çarpa çarpa, canları yana yana bölünen cam kırıkları gibi oluyor anlaşılmadığında. Her kırılmada içine doğru kanıyor, ne zaman cam parçaları çarpsa birbirine, canı sıyrılıyor.”
Dönmedin… Döndüysen de gelmedin, görmedim… Ta ki yolun karşısına geçmek için yeşil ışığın yanmasını beklediğinde diğer taraftakiler bayram tatiline çıkana dek… Bunu anlayınca, tavşansız ve saatsiz kalınca, pek de harikaların olmadığı bir diyarın merdivenlerinden boşluğa düştü kalbim.
Perihan haklı, kadınlar yağmur yağınca cam kenarlarına koşuyorlar, bir kahve bir sigara içmek için… Kadınlara bir şey oluyor bu şehirde. Benim de yüzüm yıkanıyor yağmurun telaşlı inişlerinde.
Seni düşünmek bir ibadetmiş meğer yeni anladım. Hani bir ibadetin içinden inancı alırsan geriye manasız hareketler kalır ya, onun gibi… O ibadetin ortasından inancımı alıp İstanbul’un bir başka yerine taşıyınca…
Bulutlar geziyor evimin üzerinde… İsteyen ama yağamayan yağmurlar taşıyorlar. Birşeyler oluyor bu şehirde adamlara. Unuttukları eski bir ismi hatırlamaya çalışıyorlar, o ismi hatırlasalar sanki geri dönecekler, bir kere daha yaşama şansı verilecek onlara… Bunun adı üzüm sarhoşluğu…
Öyle olmuyor ahbap bu işler. Sen gidince ben de boş durmadım; farkettim ki hiç sevgiden bahsetmemişsin o masalarda, senden benden konuşmamışız, başkalarının hikâyelerini çözmüşüz rakının eflatununda. Şimdi geçince zaman, ben evime dönünce, aklıma takılıyor bazen… Hiç teslim oldun mu? Kalbinin dizleri boşaldı mı bir başka gövdenin eşiğinde? Kalbinin saçlarını taramadan durdun mu bir başkasının hayatının kucağında? Sen o masanın diğer tarafında korsan kalbinin maceralarının anlatırken, yağmaladığın kalplerin hesabını vicdanına nasıl vereceğine takılıyor aklım.
Ben seni sevdim mi? Elbette… Şair yalnızlığını sevdim en başta. Dostlarınla aynı masada otururken açan, ayrıştıran şair yalnızlığını. Şairler ki bizim bu hayatta ümitsizce aradığımız sözcükleri bulanlardır. Bir kadın için kalbine, en mahremine ismini yazmış olmaktan daha kıymetlisi var mıdır?
Sonra dilin var, başka türlü kurarsın cümleleri, anlayan anlar, anlamayana değmez bile sesinin ucu. Şehrin, kadının, bir limanın, bir körfezin ruhu çıkar sesinin tonlarında.
Bütün bildiklerini, biriktirdiklerini yine dinleyebilirdim ahbap… Peki biz bu bilgiyle ne yapacağız? Sana dair tüm hafızamı yağmurlu bir cumartesi akşamı Karaköy’deki bir liman meyhanesine yağan yağmurda bizzat ellerinle yıkadıktan ve iz kalmaması için kuruladıktan sonra biz bu bilgiyle ne yapağız? Haberin olsun ahbap, senin için de bir sona hazırlanmakla, o güne silahsızlanmakla geçiyor hayat.
Aradın ya, gövdenin tüm ağırlığıyla geçtin karşıdan karşıya, etlerini taşıya taşıya… Babasının, dedesinin yolundan giden o küçük adamı gördüm. Ailede babasının tezgâhının başından ayrılmayan o oğlan çocuğu… Bigâne bir ses buluşması bu, karşıdan karşıya geçerken birbirine bir daha çarpmayacak iki omzun vedası. “Bayramın kutlu olsun” derken sözlerin altında görülen “iyi kalpler duruşması”…
Perihan’ın dediği doğru, bizim gibilerin nasıl yaşlanacağı belli değil, en çok bu bakımdan dolandırıldık. Kalbimizin emniyeti için duygusal yatırımlar yapmadık. Hayatımızın emniyeti için ölçüp biçip, tadı olmasa da “sağlam” diye ilişkiler ortaya koymadık. Vaktiyle sıkılanlar, sıkıcı olanlar, maaşlarını alıp “hiçbir şey “ diye bir şey yapıyorlar bu hayatta, biz onlardan olamadık.
Islık çalarak geçiyorum o sokaklardan, seninle yürüdüğümüz dar kaldırımlardan. Belli ki bir şeyler ölmüş aramızda, ekşi tatsız bir şeyler… Senin ismin artık “kıyıdan”. Herşeyi görebilecek kadar yakında durup zamanı geldiğinde sağdan sağdan sıvışan.
Küçük bir serüvenim var sevmek hakikati üzerine… Sonra gideyim diyorum buralardan… Alıp inancımı taşıyayım bir başka yağmur gölgesine.
Biri birine aşık olsa, bir adam bir kadına söz verse, kaçsalar, işler umulmadığı şekilde yolunda gitse. İtalya’ya gitseler, küçük bir tren ve üzüm kasabasına, ya da buram buram El Greco. Hep birlikte yeniden “inansak”. Bir gemide hepimiz, güvertede bir kadın… Filtresiz bir sigara içse… Gemisini kurtaramayan inançlılara “yine yeniden” dercesine, yüreklendirircesine…
Tamam Perihan anladım, boğma içimi… “Sen elmayı seviyorsun diye…”
Öyle deme bir şair gidiyor…
Bir şair ölürse, bir günde bütün aşklar eskide kalabilir, belki canımı acıtan bu. Bir daha hiç âşık olamayacak bir kadının olduğu yerde kalakalışı şairin gidişiyle kesinleşiyor…
Bigane
değişmişsin görmeyeli
yabancı bir ton yerleşmiş gülüşüne
omuzların genişlemiş
dudaklarının rengi solmuş
gözlerine göz değmiş
ada sefasındaki şaşkın bakışlarının yerine
ben bilirim kibiri düşmüş
gramafonun yerini değiştirmişsin
plakları arka odaya almışsın
bilmediğim içkiler ikram ediyorsun
iki uzak şehir gibi ayrılıktan kavuşmuyor gözlerimiz
hayli karanlık bir şehrin bakışlarıyla çarpışmak hevesindesin
lakin derken ne güzel çıkardı sesin
şimdi fakatı kullanıyorsun
bakarken gözlerime beni unut diyorsun
kolay değil ki
olsa unuturdum
madem buluştuk dinleyeceğiz birbirimizi
ne yalan söyleyeyim umduğum gibi olmadı
eskilerin buluşması değil de
iki yabancının tanışması bu
[adrotate banner=”68″] [adrotate banner=”68″]
Hocam doğumgününüz kutlu olsun 🙂 🙂 🙂
İnsan duygu insanı olunca, üstelik kaliteli duygu insanı olunca herşeyi yazabilir. Duyguyu bir kalemde, sade anlatmışsınız. Hüznün içine gülümseme yerleştirerek.
doğumgününüz kutlu olsun. bu şiiri kendinize armağan edin bence.
Siz anılmaktan ve kutlanmaktan utanırsınız, tanırım sizi. Bu da güzelliğinizdendir. Şiir çok güzel olmuş, bence devam ediniz. Duygularınız öyle kuvvetli ki ve gülüşünüz de bir o kadar güzel.
Bugün doğumgününüzmüş. Ben de kutlarım sizi.
vawwww….. süper olmuş 🙂
Bigane…..
Çok zarif, çok derin…
Mutlu yıllar ve daha nice şiirler, yazılar 🙂
Selçuk Yöntem okumalı bunu 🙂
bigane, dilemma. sırada bilmediğimiz neler var acaba?
Kürşat Bey’in katkıları da var mı şiire hocam?
inanmıyorum bitti mi o karalama? Karalama dediğin şey nefis birşey olmuş. Gece yaşaman lazım senin, daha bi başka oluyosun. Çok değerli Kürşat, Selim, Okan, Hakan ve Sıla’ya da teşekkürler. Bu şiirle o gecenin imzasını atmışsın sanki.
Gecenin ilk yarısının sıkıcı halini üzerinden atman biraz zaman alsa da güzel bir cumartesiydi ve sen yine hepimizi kahkahaya boğdun. Hangi ara bu kadar hüzünlendin yaw?
Sayın Seçil SÖKMEN şiirlerinizi de yazılarınızı da çok beğeniyorum. Elitist bulanlar var sizi. Bu kötü birşey değil. Kendinize çok iyi bakın. Mutlu bir yaş olsun sizin için 🙂
mutlu yıllar 🙂
Merhaba, yazılarınız da şiiriniz de çok güzel olmuş. Geniş bir sözcüm dağarcığınız var ve tam yerinde kullanıyorsunuz?
ayrılıktan kavuşmuyor gözlerimiz tasvirinizi çok beğendim.
Seçilciğim seni yıllar sonra yazıların aracılığıyla da olsa bulmak ne güzel. Herkes ulaşamamaktan şikayetçi. Ben de okuyup avunacağım artık 🙂
geride kalmak ya da geride bırakmak zor ama bir sevgili de ancak bu kadar güzel geride bırakılır 🙂
dün doğumgününüzmüş galiba, kutlarım. Herşey gönlünüzce olsun ve kaleminiz hep böyle dimdik dursun 🙂
sitem, saygı ve sevgi birarada olmuş. Nefis olmuş 🙂
en çok “lakin derken ne güzel çıkardı sesin şimdi fakat diyorsun” kısmını beğendim.
Bu kadar güzel sitem edilir mi?
Bigane’li bir de Nabi’nin bir şiiri vardı galiba.
Eskilerin buluşması iyi olmuş “lakin” değişen sadece gramofonun yeri değilmiş anlaşılan…
acılı bir buluşma olmuş, omuzların genişlemesi fazla sarmaktandır, ona deformasyon da denir.
Kızım olsa adını bigane koyardım. çok ince ruhlusunuz madame.
Çok sevgili kızım, duygu yüklü kalbinle çok güzel şeyler yazmışsın. California’dan sana mutlu bir yaş ve sağlık dolu günler diliyoruz. Christine & Halil
Gramafonun yerinin değişmesi zaten çok şeyin değiştiğini gösterir.
taş plak makbuldür taş kalp değil
doğumgününüzü gecikmeli kutluyorum… İYİ Kİ DOĞDUNUZ.
Asmalı Mescit’teki sigara çakmağınız Ulvi 🙂
siz daha iyilerine layıksınız 🙂
Sade anlatım, derinden yakalayış. Tebrikler 🙂
Ekşi Sözlükte adına açılan 13 adet başlık ve sayısız entry yi zorla sildiren kişi insanı 🙂 entel dantel kişilerle ahbaplığı bilinir 🙂 yine de çok yaşasın sn. sökmen.
New York’tan selamlar. Sizi buralarda tekrar görmek çok güzel 🙂
tanıdığım günden bu yana durumumu en iyi anlatan:
ben hala dolaşıyorum avare
hani görsen enikonu divane……
gözlerindeki duygu, müthiş bir ruh, bakışlarıyla birleşmiş müthiş bir türkçe………..
özünün zenginliği ve samimiyetini saymıyorum bile.
efsunlandım.
tanrı bir daha görmeyi nasip etsin.
edebiyatın sezen aksu’suna selamlar.
yine ara yine zaman. siz bizi sevmiyorsunuz sayın yazar.
yorumları okuduğumda gördüm ki okuyucusundan kopuk bir yazara yorumlar yazıyorsunuz. Kendinize haksızlık etmeyin bu kadar. Kendi için yazan ve yaşayan bencil bir yazar bence.
… gerçek isimli yorumcu!
Kudraaaaaa
arogan tavrınız güzel ama cidden kopuksuzunz okuyucunuzdan. İyi bi kitap çıkar bunlardan biliyorsunuz…. Ekşi sözlükten neden sildirdiniz kendinizi?
yazıdan çok yazar hakkında yorum yapma hastalığı. bu bir hastalık gerçekten. yazar bizzat tweeter’da. ne yazacaksanız oradan yazın (follow isteğinizi kabul ederse tabi). Hakkında daimi asılsız fiskoslar yaratan arkadaslar sagolsunlar bu sayede hep yazarın adının ortalıkta dolandigi sanal bir PR a destek veriyorlar ve güzelim yazıları pas geçiyorlar.
Bir bayram akşamı okuyabildim son yazınızı (ya da şiirinizi). 4 temmuz doğumgününüzmüş. Kutlu olsun 🙂 ve mutlu olsun insanlar sizleri daha çok okuyarak.
işte bunu bekliyordum. yazınızla şiiriniz muhteşem olmuş. tebrikler ve iyi bayramlar.
twitterdayım ama yazar kabul etmiyor ki takip edebilelim. mermilerinizi bekleterek öyle kuvvetli atıyorsunuz ki bu kadar olur. tebrikler.
dün bayramlaşmalar v.s. bugün gazete ve kahve. Tabii ki Seçil Sökmen’in yeni yazısıyla. teşekkürler, elinize sağlık.
o kadın bir daha aşık olur İnanın 🙂
“Aradın ya, gövdenin tüm ağırlığıyla geçtin karşıdan karşıya, etlerini taşıya taşıya..” yani artık ağırsın demek istemiş yazar. Gitme zamanı gelmiş ya da yazar zaten gitmiş 🙁
kim o giden şair? cidden merak ettim. ya da bir metafor mu?
Elma da sizi sever…. gecikmeli olarak, çürüdüğünde.
Sevgili Seçil, kalemin iyi bir kalem ve kuvvetli ve edepli kullanıyorsun o kalemi. Sen bir düşünür olmuşsun, aşkın kitabını yazar hale gelmişsin. Zordur bu memlekette seni anlayacak insan bulmak. Tüm hayatın boyunca yolun açık olsun 🙂
Söyleyin ona Perihan, bu kalbi, bu güzel ve ateşli kalbi taşıyacak adam azdır bu memlekette 🙂 Babasının tezgahının başından ayrılmayan oğlan çocuklarıyla işi olmaz bu kalbin. Fazla cesur zira.
konuyu yazarın sizi sevme sevmeme noktasına getirebilmeniz inanılır gibi değil. Yazı çok güzel olmuş gerçekten, elinize sağlık.