Beşiktaşlı Duruşu ve Vefa
Sportif alanda zihinsel performans antrenörlüğü yapan NationalTurk yorumcusu Ersin Afacan’ın ‘Beşiktaşlı Duruşu ve Vefa’ başlıklı yazısı;
“Duruş” tabirini uzun zamandır duymaktayız. Sosyal psikolojinin temel kavramlarından biri olan “tavır” kavramı yerine gündelik yaşamda “duruş” kullanılmaktadır. Çünkü duruş kavramında olduğu gibi tavırda da bir pasiflik var. Duruş sergilemek ile tavır takınmak birbiriyle örtüşmektedir. Bireyin tepki eğilimini anlatan “tutum”un pasif hali tavır iken aktif hali “davranış”tır. Dolayısıyla duruş diye nitelendirilen özellik bir tavır olarak, bireyin çevresindeki herhangi bir duruma gösterdiği pasif tepkidir. Duruş sergileyen insan, eylemden yani davranıştan ayrıldığı için adeta kendisine bir “konum” belirler. İşte bu konum, ait olunan bir kimliğin de göstergesidir.
Bu açıklamalardan yola çıkarak “Beşiktaşlı duruşu” diye isimlendirilen Beşiktaş’ın kulüp kimliğini, Süleyman Seba’dan önce ve Süleyman Seba’dan sonra diye ikiye ayırmakta fayda var. Çünkü Rahmetli Süleyman Seba’dan sonra aşağıda fotoğrafta görünen üç başkan Beşiktaş kimliğini, davranış ve konuşmaları ile değiştirdi. Bu kimlik değişimi içinde gerek kulübü mali açıdan yönetirken, gerek transfer politikasını belirlerken, gerekse de takımın oyuncularına (sadece futbol değil bütün branşlarda) ve özellikle yerli oyunculara karşı tutumlarında yaptıkları hataları kapatmak için neredeyse her demeçlerinde ağızlarından “Beşiktaşlı duruşu” tabiri eksik olmadı. Dolayısıyla bu aşırı ve gereksiz kullanımdan dolayı “Beşiktaşlı duruşu” sevimsiz bir fanatik ifade olmaya başladı. Çünkü başkan ve yöneticilerin eylemleri ile konuşmaları birbiriyle genelde uyumsuzluk göstermeye başladı.
Eğer gerçekten bir “Beşiktaşlılık duruşu” varsa bu ifade Süleyman Seba dönemi ve öncesini anlatan bir ifadedir. O dönemleri hatırlayınca Metin-Ali-Feyyaz gibi yerli futbolcuların sahiplenildiği, yabancı hayranlığı ve gurbetçi futbolcu merakının olmadığı, aksine Avrupa’da ses getiren Nihat Kahveci gibi alt yapıdan kaliteli oyuncuların yetiştirildiği, sadece taraftarın değil başkan ve yöneticilerin maddi ve manevi fedakarlıklar yaptığı, kibarlık ve efendilik gibi olumlu özellikler akıllarımıza geliyor.
İnönü Stadı tarihinin ilk golünü atan Süleyman Seba, 2000 yılında 16 yıllık Beşiktaş başkanlığı kariyerini Beşiktaş taraftarınca kendisine yapılan “Ahmet dursun, Seba gitsin” ve “tam 15 yıl oldu senin süren doldu yeter artık Seba haydi istifa” tezahüratları sebebiyle durdurdu. Kendisi “Beşiktaşlı duruşu”ndan hiç bahsetmedi. Çünkü Süleyman Seba’nın başkanlıktaki duruşu “Beşiktaşlı duruşu”nu tarif etmek için yeterliydi. Bu şekilde 2000 yılında başlayan kimlik değişikliği Beşiktaş’ın efsanevi futbolcusu Nihat Kahveci’ye yapılan haksızlıklar ile devam etti ve en son olarak da Beşiktaş’a 5 yıl hizmet etmiş, Galatasaray maçında kafasına aldığı darbe sonrası travma geçirip hayati tehlike yaşamasına rağmen maçın sonuna kadar kaleyi korumuş Cenk Gönen’e Galatasaray’a transfer olduktan sonra teşekkür etme nezaketini bile göstermeyen yönetim anlayışı ile zirve yapmıştır.
Dolayısıyla bir zamanlar ismi konulmamış gerçek bir “Beşiktaşlı duruşu” vardı. Nezaket, vefa, minnet ve fedakarlık gibi olumlu karakter özellikleri gösteren bu kulüp kimliğinden dolayı Beşiktaş, özel ve saygın bir takımdı. Şimdi ise sadece ağızlarda olan sahte bir “Beşiktaşlı duruşu” ile teknik direktörlüğünü Trabzonsporlu bir antrenörün yaptığı, takım kaptanlığına da yine Trabzonsporlu bir kalecinin getirildiği, alt yapı oyuncularının olmadığı ve oynatılmadığı, yabancı hayranı ve gurbetçi merakı ile neredeyse ilk 11’in de Türk futbolcusunun olmadığı ve mali açıdan kötü bir tablo içinde olan Beşiktaş Jimnastik Kulübü var.
Ersin Afacan / NationalTurk
https://twitter.com/mentaldestek