Beşiktaş’ın Üç Silahşörleri Athos Portos Aramis – 2
Beşiktaş Divan Kurulu üyesi Maruf Pekcan’ın “Beşiktaş’ın Üç Silahşörleri Athos Portos Aramis – 2” başlıklı yazısı;
2004 Yılında kulüpten tüyen ATHOS’un ardından sıra PORTHOS’a geldi. Aralarında çıngar çıktı. Plana göre sıra PORTHOS’daydı. Fakat ARAMIS su Koyverdi. Bir an önce başkan seçilmek için can atıyordu. Etrafındaki bir iki yancının gazına geldi. Seçime girdiler. Kazanan paranın gücünü temsil eden PORTHOS oldu.
PORTHOS ailece Beşiktaş’lıydı. Rahmetli Babası Beşiktaş’ta kısa süre de olsa top oynamış. Kulübe zamanında yüklü miktarda maddi katkı sağlamış başarılı bir iş insanıydı. PORTHOS da ARTOS gibi seçim öncesi Köyiçi’ne Beşiktaş sevgisiyle dolu ailecek ağlayan fotoğraflarını astı.
Beşiktaş’la ilgili bir politikası yoktu.
Amacı Beşiktaş’a başkan olmak pahalı transferlerle takımı şampiyon yapmak, başarılı olmak, taraftarın gözünü boyamak ve esas emeline ulaşmaktı.
Paraya pula değer vermediği gibi hesabı kitabı da bilmiyordu. Rahmetli babası kendi işlerinden biraz da uzak dursun düşüncesiyle ufak ufak şirketten para çekmesine müsaade etti.
Beşiktaş’ın borcu da giderek artıyor beklenen sportif başarı bir türlü gelmiyordu. Menajerler kulüpte cirit atıyordu.
Sayesinde Gaziantep kulübü para kazanmaya başladı. Del Bosque, Ferrari, Tabata, İsmail Köybaşı, İbrahim Toraman, Ouaresma, Guti Hernandez, Simao, Fernandes.
Bunlar alt yapısı tarumar edilmiş kulübün başkanı PHORTOS’un ürünleriydi. Olay transferler öyle hızlı gelişiyordu ki Asbaşkanın haberi dahi olmuyordu.
Ödenen yüksek transfer paraları ve tazminatlar dudak uçuklatıyordu. Artık taraftar mırıldanmaya başlamıştı.
Beşinci yılda şampiyonluk geldi. Sivasspor’la yarışıyorduk. İpi önde göğüsledik.
İşte başarı öyküsü buydu. Ardından aynı yıl Türkiye Kupası, Süper Kupa’yı kazandık. Porthos, işini ağırdan almaya başladı. Başarıya doymuştu. Kulübe çok seyrek uğruyordu. Bir iki kişi dışında etrafında işi bilen kurmayı da kalmamıştı. Eniştesiyle bile görüşmüyordu. Taraftar ikiye bölünmüştü.
Siyaseten yukarıdan gelecek talimatı bekliyordu. Fulya Projesinde kulüp aleyhine yapılan haksızlıklara üç maymunu oynuyordu.
Taraftar tribünde yeter artık yeter diye şarkı söylerken baba da artık yeter dedi.
Taksimetre yüz milyon lira yazıyordu. para musluğunu kapadı.
Divan Kurulu Toplantılarına bile çok eleştiri aldığı için gelemiyor, selefi ve arkadaşı Aramis’den ortamı yumuşatsın düşüncesiyle konuşma yapmasını rica eder hale gelmişti.
Sıkıntılı süreç devam ederken beklenen haber geldi. Futbol Federasyonu Başkanı olmuştu. O da artık ATHOS gibi 2012 yılında görev süresini tamamlamadan istifasını verdi ve Yapı Kredi reklamlarındaki leylek misali uçtu gitti. Yani gelenek bozulmamıştı.
Sonuç sekiz yılda gelen bir şampiyonluk ve üstüne 431 milyon lira borç.
Allahı var cebinden 100 milyon lira vermişti. O günkü parayla 60 milyon dolar. Elindeki senetlere karşılık parasını geri isteyemedi. Yaptığı hataların farkındaydı.
Bu güne kadar bir kulüp başkanının cebinden verdiği en büyük paraydı. Ali Koç dahil. Onu ATHOS ve ARAMİS’den ayıran en büyük özelliği buydu. Ama ne işe yaradı ki 331 milyon liralık (165 milyon dolar) yük Beşiktaşımızın sırtına binmişti.
Beşiktaş’ı 2012 yılı mart ayında başlayacak 7 buçuk yıl sürecek zorlu bir macera bekliyordu. Onu da başka bir günde yazarız inşallah.