Kumral Melek
Tayfur Kaptan’a “Hoş geldin”, 108 yıllık kulübümüze “İyi ki doğdun” derken Beşiktaş, biz de Almeida’ya “Nerdeydin” dedik, Halis kardeşe diyecek bir şey bulamadık.
Geçen haftaki Manisa maçının ilk devresini aratan ilk yarı sonrası, açıkçası beklenti düşmüştü tribünlerde. Etkisiz bir Beşiktaş, halis muhlis iki penaltıyı, hatta Gırgır Mizah Dergisi karakteri Muhlis Bey’in vereceği penaltıyı vermeyen bir hakem. Önder ‘top’ hareketi yapıyor da, topa dokunsan ne olur, arkasından hala o topun peşindeki adamı iki bacağınla birden yerden kestikten sonra neyin topu? Ardından Bobo’nun yerde otururken vurmaya çalıştığı topta yine Önder’den bir de elle oynama, ne ala memleket. Futbolcu hakemi çözünce her şey o kadar kolay ki.
Fakat korkulanın aksine, ikinci yarı ateş gibi başladı İnönü’de. 15 dakikalık ara ne tansiyonu düşürmüştü, ne tempoyu. Kayseri’nin ne oynadığını anlamamızı zorlaştıran, zaten son haftalarda inişe geçmiş olmaları mıydı, yoksa Tayfur’un 4 güne sığmış bir etkisinden söz edilebilir mi tartışılır. Fakat Beşiktaş’ın 180 derece değişen oyununa katkıda bulunduğu bir gerçek Kayseri’nin. Fazlası da olabilirdi, önce Beşiktaş kendi hızını kendi kesti, sonra devreye yine Halis girdi, bu sefer de öncesinde açık ofsayt olan pozisyonda penaltı çaldı, maç kısa süre için tekrar sıkıştı.
Günün başarılı isimleri Necip ve oyuna kötü bir maç çıkaran Bobo’nun yerine giren Almeida oldular. Benden Quaresma ismini beklemeyin, çünkü ben bazı şeylere kanmıyorum. “2 asist, 1 gol, daha ne istiyoruz” diyecek olursanız, pozisyonlara tekrar bakalım derim. Biri, on kez daha yapılsa bir daha Almeida’nın alnını bulamayabilecek bir orta; biri, son derece zayıf bir pasın Kayserili oyuncunun hatasıyla bacak arasından geçip hedefi hasbelkader görüşü; gol ise, bu sezon kimbilir kaçıncıya yapılmış bir sağ dış şutun sonunda kaleyi buluşu. Şu gol için, auta giden yirmi tane şuta katlandık Q7’den sezon boyu. Her 1 gol için, sonuçsuz kalacak 20 başarısız şuta değer mi, düşünmek lazım. Aynı krediyi Necip’e versek, vursa her maç aklına esen her yerden, o da sonunda bir gol bulmaz mı, düşünmek lazım. Bunları dışarıda bıraktığınızda geriye kalan, zamanında verilmeyen paslar, üç kişinin arasına yapılan sonuç getirmekten uzak dalışlar, büyük sayıda top kaybı, kaptırılan toplar sonrası her zaman karta açık bir adam kovalama şekli ve nitekim nerdeyse her maç ucuz bir sarı kart. Beşiktaş’ı ve Türkiye’yi sadece Schuster değil, Quaresma da sirk gibi görüyor, ama adamın her şeyini alkışlayan öyle bir seyirci var ki, ben olsam ben de yaparım.
Beşiktaş Ernst’i tekrar kazandığında, Almeida şu maçla birlikte bundan sonra arkasını getirmeye başladığında, belli ki sezonun sonu başından keyifli geçecek. Bizimse gözlerimiz bu arada Tayfur Havutçu’da olacak. İster misiniz öyle bir bağ kursun ki takımla, dışarıdan bile gözlenebilsin bu sinerji ve seneye de Tayfur’la başlayalım? İsteriz tabii, ama olur mu, zor. Daha kısa vadede, dördüncülük hedefi? O da kolay değil. Kupa? Bekleyeceğiz, göreceğiz.
Düşülmüş bunca kulvardan sonra Beşiktaş için hedef gösterip de ümit bağlamak öyle yorucu ki, artık yoğurdu üfleyip bile yiyemez haldeyiz. Hele Sivas maçını da bir görelim de…
Teoman Akben
[adrotate banner=”102″]
q7 hakkındaki yorumunuza katılıyorum. Zararı faydasından fazla olmaya başladı.
Ernst Necip ikilisine dönen Tayfur hocayı kutluyorum. yazı da gözelmiş
Şahane hakemler, Beşiktaş’tan ne ister?