Döve Döve
Nasıl yanıldım. Zannettim ki dostluk rüzgarları esecek, hatta “Bu kadarına da gerek yok” dedim. Tabii ben zannettim ki ‘insan’ gelecek. Taraftar dediğin, başka bir canlı formundan oluşmuyor ki. Böylesini kim nereden tahmin edebilirdi?
Bursa’yı, gelirlerken yolda, geldikten sonra İstanbul’da, maça girerken stad dışında, stada girdikten sonra tribünde, hatta maç ortasındayken de sahada, bütün Türkiye gördü. Bir kere şampiyon olunmakla neden büyük olunmuyor, özellikle konu Bursa ise, on kere bile şampiyon olsa, taraftarı neden müthiş Ankaragücü taraftarı dışında kimseden saygı görmeyecek, görmek istemeyenler de gördü. Bursa belli ki Diyarbakır’dan bayrağı almış. Senin bayrağını da sahada Delinho alır, bakarsın böyle arkasından. O bayrağı askerde de kaptırırsan askerliğin bitmez yalnız arkadaşım. Kutsalı bu kadar kolay kaptırmayacaksın.
Maçtan döndük, Ertuğrul televizyonda konuşuyor. Takım öyle, taraftarı böyle olunca, hocasından da farklı beklemeyeceksin. ‘Kart göster’ hareketine ve hakemi alkışlamaya sarı kart gösterilmesinin anlamsızlığı, FIFA’daki futbolla alakası olmayan dinozorlar dışında bütün dünyanın malumu. Bunun sözcülüğünü ilk günden beri yapanlardanım. Ama kural bu olduğu ve değişmediği sürece PAŞA PAŞA uyacaksın. İtirazın varsa onu hakeme değil, bu kuralı koyan basiretsizlere yapacaksın. Kural ortada. İsyanın neye? Futbolcun faulü yapmış, sarıyı görmüş, üstüne bir de gidip sarıyı alkışlamış, hala hakem konuşan, kırmızı kartı konuşan bir teknik direktör. Ivankov. Uzun yıllardır bu kadar “Kart, Kart!” diye bağıran bir futbolcu görmemiştik, karşılığında görüyor sarıyı, bir ifade var sonrasında yüzünde, şaşkınlıktan neredeyse küçük dilini yutacak “Ben ne yaptım ki?” derken. Bir takımın bu hallerden sıyrılması ancak teknik direktörüyle mümkün olur. Ama maç sonu Ertuğrul Sağlam gibi konuşan bir teknik direktörle bu takım düzelmez, aksine bir de taraftarına benzer.
Beşiktaş bunca eksik içinde, sahaya çıkabileceği neredeyse tek takımla çıkıp, sahayı müthiş kullandı. 70-80 arası dışında, son üç maçta olduğu gibi (her şeye rağmen Konya maçı, Galatasaray ve CSKA maçları) sistem anlamında kusursuz bir oyun çıkardı. Defansı şu dinamizmde tutup, hücumda şu sabırla oynasaydık bugün nerede olurduk düşünmek bile istemiyorum. İstemiyorum, çünkü içim acıyor.
Sistem dememin sebebi, tek tek bakıldığında yüksek oranda hatalar var. İlk yarı iyi bir maç çıkarmayan Üzülmez’in bu sene sonuna, hatta kariyerinin sonuna kadar kredisi var artık bizden. Varsın bütün maç oynamasın. Ama Toraman’daki haftalardır yazdığım formsuzluk artık can sıkıyor. Yağız tip kontenjanından oynar halde. Hiddink yine tribündeydi, İbrahim Toraman yine her topu rakibe attı. Beni neden almıyorlar diyebilecek misin artık?
Cenk ise üzdü ve şaşırttı. Balık değil, bitki hafızalı olsan unutamayacağın sıklıkta hatalar yaptı. Bunların sarstığı güveni, bir sonraki pozisyonda yeni bir hata olarak döndü. Her hafta dünya kadar maç seyrediyorum. Kalesinde bu kadar bol film dönen bir takım daha görmedim bu sene. Nasıl aşacağız bu işi bilmem. Ama durmak yok. Yola Cenk’le devam.
Ve tabii, iyiler;
Hilbert samimi gayretlerini bir türlü beceriyle birleştirememe sıkıntısı içinde bir çocuk. Bugün Holosko’ya tek pasta yaptığı müthiş asistte olduğu gibi bizi birçok maç şaşırtmasına ihtiyacımız var. Topu önüne katıp giderken planının ne olduğu hakkında hiçbir fikri olmayan, sadece tesadüflerden medet uman Holosko’nun da öyle. Her üç pozisyonun birini gole çevirmek düşük bir oran da olsa, bu maçta da olduğu gibi, Holosko’da razı olduğumuz bir yüzde.
Takımın telaşlı dakikalarındaki suskunluk dışında, nefis tribünler izledik İnönü’de. Yüreğiyle oynayan bir takım, belli dakikalarda becerikli hareketlerle süslenmiş pas rallileri, inançlı yüzler gördük. Bunları özlemiştik. Güzel oldu.
Teoman Akben
[adrotate group=”74″ banner=”79″]