Beşiktaş camiasının önemli isimlerinden biri olan İstanbul Üniversitesi eski rektörü Prof. Dr. Mesut Parlak, Levazım Mahallesindeki kaçak yapılarla ilgili olarak kaleme aldığı yazıda Beşiktaş Belediyesi’ni ve Başkan İsmail Ünal’ı sert sözlerle eleştirdi.
Prof. Dr. Mesut Parlak’ın Serencebey gazetesinde yayınlanan yazısı;
Kulakları duymayan insana sağır denir, gerçek sağır vicdanının sesini duymayandır
Sevgili okurlar;
Bir önceki sayıda Beşiktaş Belediyesi ile yaşadığım olumsuzluklardan söz edeceğimi yazmıştım. Aşağıda bu olumsuzlukları tüm açıklığı ve belgeleri ile ortaya koyacağım. Çünkü değişik yerlerde ve konuşmalarda bu olay çok farklı anlatılıyor. Bu nedenle hem bu söylemlere cevap vermek hem de içinde yaşadığımız bölgenin belediyesinde neler oluyor, onları ortaya koymak istiyorum. Bu yazımla çoğu dostumun “Hocam ne oldu, Belediye Başkanı İsmail Ünal ile bir sorununuz mu var?” sorusu ile artık karşı karşıya kalmayacağımı umuyorum.
Yaklaşık 4 yıl önce şu anda ikamet ettiğim Levazım Aydın Sokak Aktek Sitesi yanında iki blok yapıldı. Bu bloklarda imar dışı bir takım yapılanmalar olduğunu ilkin Beşiktaş Belediyesi İmar Müdürü’ne, daha sonra da Belediye Başkanı’na ilettim. Ancak uzun süre cevap gelmedi. (Başvuru için gittiğimde gerek İmar Müdürü, gerekse Belediye Başkanı olağanüstü misafirperverlik gösterdiler. Bunu da belirtmek isterim.)
Bu yapılanmalar ile ilgili olarak Beşiktaş Belediyesi’nin 22 Kasım 2007 tarihinde encümen kararı ile yıkım kararı verilmiştir. “Gerekçe: Hafriyat ile bodrum katlarının açığa çıkarıldığı projede havuzun yerinin değiştirildiği, ilave katlı otopark yapıldığı ve bağımsız bölümlerde proje dışı yapılanmalar olduğu, projede belirtilen sığınağın kullanma amacının değiştirildiği”.
Biz bu imar yanlışlıkları nedeni ile Beşiktaş Belediyesi’ne başvurunca işin alevleneceği anlaşılmış olup o zaman encümen yıkım kararı almıştır. Bu arada Belediye tarafından hem Anakent’e hem de Cumhuriyet Savcılığı’na yazılar yazıldığını da biliyorum.
Bizim başvurumuzdan sonra yeni yasaya göre tadilat projesi oluşturuldu (30.10.2008). Eğer bu başvuru olmasaydı kesinlikle tadilat projesi için başvuru olmayacaktı. Ancak nelerin tadil edildiği, nelerin yasal olmadığını öğrenmek için avukatım bilgi edinme gereği Belediye İmar Müdürlüğü’ne sordu. Gelen cevapta tadilat projesinde bir takım yasal aykırılıkların ortadan kaldırıldığı cevabı geldi. Ancak sığınakların daire olarak kullanıldığına değinen olmadı.
25.09.2006 tarihinde yıkım için saat 22.00’de gelindiği ancak bu eylem yapılırken ne Anakent Belediye Başkanlığı görevlileri yıkım ekipleri ne de İSKİ ve İGDAŞ’ın yıkım esnasında orada bulunmadıkları görevlilerin kendi el yazıları ile tuttukları tutanakta açıkça belirtilmiştir. Yıkım esnasında nelerin yapıldığı, sığınakların ortadan kaldırılıp kaldırılmadığı, sadece gösteri anlamlı daire önlerine toprak yığını oluşturdukları, bir bölüm bahçe duvarının da yıkıldığı raporu kendileri tarafından yazılmıştır. Bu yıkım tutanağını tümüyle okusanız hayretler içerisinde kalacağınızı düşünüyorum. Kendi el yazıları ile tuttukları tutanakta sığınaktaki daireye asla zarar verilmediği de açıkça yazılmakta. Burada bir soru aklıma geliyor. Neden Anakent ekipleri, İSKİ ekipleri ve İGDAŞ ekipleri orada olmadan bu işlem yapıldı? Eğer Anakent ekipleri orada olsaydı o sığınak için gerekli işlemi yapacağı, yani sığınağın daire olmaktan çıkarılacağı kesindi. Zaten yıkım için gelen ekip tümüyle Beşiktaş Belediyesi’nin uygun gördüğü bir ekipti. Tutulan zabıt yasalar karşısında usulen yerine getirilmiş olabilir. Ama etik olmayan uygulama vicdanlarda!
Daha fazla uzatıp başınızı ağrıtmanın gereği yok, durum bu. Merak edenler olursa ben apartmanın fotoğraflarını ve tüm yazışmaların fotokopilerini gönderebilirim. Neresi yıkılmış, nerenin sığınakları daire olmaktan çıkarılmış? Çok üzülüyorum, neden bu ülkede bu işler böyle yapılıyor, bir gariban yıkılan duvarlarını yapsa veya evinde küçük bir tadilat yapsa hemen gerekli işlem yapılır ve bütün ekipler başına üşüşürler.
Bu yazdıklarımı hukuki olarak sonuna kadar devam ettireceğim. Hiç kimse bu hukuksuzluklar karşısında susmamı beklemesin. Eğer susarsak bu ülkeyi ve kurumlarını sonsuza dek yaşatamayız.
“Kulakları duymayan insana sağır denir, gerçek sağır vicdanının sesini duymayandır” Yurttaş olarak tüm haksızlıklara karşı durmak zorundayız. Sivil Toplum Örgütleri hukuksuzluklara karşı durmalıdır, demokratik hukuk devletinin yaşamı da ancak bu hukuksuz davranışlara karşı duruşla devam ettirilebilir. Çevrede yoğun konuşulanlara veya anlatılanlara bakılırsa meğer yukarıda yazdığım olay, Beşiktaş kazasında olanlar okyanusta bir toplu iğne başı kadar küçükmüş.
Tabi bunlar değişik platformlarda konuşulurken “Hocam sen ne diyorsun, neler oluyor dünyadan haberin yok. Sana bir küçük örnek verelim. Lütfen Beşiktaş Postası 12 Mayıs 2009 tarihli gazeteyi oku. Orada Beşiktaş Belediyesinde neler oluyor göreceksin. Bunlar aysberk’in görünen kısmı” diyenler oldu. Tabi ben yalnızca kendi yaşadığım olayı dile getirmek zorundayım. Yoksa sağdan soldan denilenlerle birtakım kişileri itham etmek haddim değildir, bana da yakışmaz.
Bu ülkede hür olarak yaşıyorsak, bu ülke demokratik hukuk devleti ise dili, dini, etnik kökeni ne olursa olsun bir arada sorunsuzca yaşadık ise, bu ülkede ezan sesi var ise bunları borçlu olduğumuz Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü ve tüm silah arkadaşları ve bütün şehitlere borçludur. Bu Cumhuriyeti yoktan var ederek bizlere emanet ettiler.
Soruyorum: İnönü Stadı İstanbulumuz’un Beşiktaş kazası hudutları içerisindedir. Beşiktaş kazası belediye başkanlık seçimlerinde yanılmıyorsam %69 oyla belediye başkanını seçti (benim oyum da dahil). Belediye Başkanı, aday olduğu partinin yıllarca genel başkanlığını yapmış Ulu Önder Atatürk’ün en yakın silah arkadaşı, Milli Kahraman, Demokrasi Anıtı, İsmet İnönü gibi bir Türk büyüğümüzün adının önüne bir inşaat şirketinin adı konulduğunda veya bunu öğrendiğinde ne düşündü çok merak ediyorum. Herhangi bir girişimi oldu mu, oldu da bizim mi haberimiz olmadı? Kulüp Başkanı üzerinde büyük ağırlığın varsa neden karşı çıkmadın? Neden boykot için meydanlara bez afişler asmadın. Astın da biz mi göremedik?
Değişik zamanlarda meydanlara bez afişler asarak, parklara heykeller dikerek, kültür merkezinde etkinlikler yaparak cumhuriyetçi olunmaz. Gerçek cumhuriyetçiliğin ne olduğunu benden daha iyi biliyorsun. Çünkü el ilanları, dergilerdeki beyanların ve bez afişler cumhuriyete ne kadar bağlı bir sosyal demokrat olduğunu gösteriyor. Zaten cumhuriyetçiliği de şöyle tanımlayabilir miyiz? Cumhuriyetçi: Erdemli, iyi ahlaklı, ülkesini seven, ülke menfaatlerini kollayan, kutsallarına sahip çıkan, demokratik hukuk devletine, ulusun bölünmez bütünlüğüne saygılı ve örnek bir insan…
Sayın Başkan bir gün zahmet olmazsa yukarıda yazdığım hukuksuz binanın sığınağı olup olmadığını gör veya birine emir ver fotoğraflarını çekip getirsin.
Zabıt tutmanın bir anlamı yok, önemli olan hukuksuzluklara baştan karşı çıkmaktır. Tutulan bu zabıt ve eylem tümüyle göstermeliktir. Yasalar karşısında sorumluluğu azaltmak için bu yazışmalar ve eylem yapılırmış. Şunu iyi bilsinler ki buna kargalar bile güler. Bu yazıyı okuduktan sonra lütfen, araya ikimizin de yakın dostlarını sokma. Böyle bir talebin olmasın, zira geçmişte çok sevdiğim bir kaç dostumu araya koydun. (Gerekirse bu isimleri de açıklarım) Ben hukuksuzluğun daima karşısında oldum ve olacağım. Şunu önemle belirtmeliyim. Bu iş sonuna kadar hukuk açısından devam edecek, İçişleri Bakanlığı’na da başvuracağım. Ayrıca bu sayımız Cumhuriyet Halk Partisi’nin tüm meclis üyelerine de gönderilecektir.
Sözlerime son verirken bu ulusun ilkelerini, bağımsızlığını, saygınlığını, erdemlerini koruyan, ulusun bölünmez bütünlüğüne ve demokratik hukuk devletine bağlı iyi ahlaklı bireylerinin tümüne en derin saygılarımı sunuyorum.
Hoşçakalın.
Prof. Dr. Mesut Parlak
[adrotate group=”2″]