Aybaba Beşiktaş’a geri döndü!
LİGE 4 maçta 4 galibiyet ile başlayınca ister istemez ‘havaya’ girdi camia… Üst üste gelen iki yenilgi ise Kartal’ın gagasını düşürdü. / Hürriyet gazetesinden Kenan Başaran’ın yazısı;
Yanlış olan üç yıllık planlamaların çarçabuk unutulup, ‘şampiyonluk hemen şimdi’ sabırsızlığına girilmesiydi. Olimpiyat’taki komployu bir kenara not edelim ama bir de 90+2’ye kadarki takımın vaziyetine bakalım:
Samet Aybaba’nın Antalya’nın başında Beşiktaş’ı yenmesi sürpriz değildi çünkü derbide kaybeden takım, Bilic’in sezon başından beri inşa ettiği takımdan ziyade bir önceki sezonun yani Aybaba’nın takımıydı (!)..
2012-2013 MODEL KARTAL
SAKİN, geriden oyun kurmaya çalışan, presiyle rakibi yıpratan 4 haftalık takım gitmiş yerine, coşku gibi görünen aslındaysa güvensizlik belirtileri taşıyan bir telaş içinde, büyük gedikler veren, ‘basit bireysel hata’larla hesabı pahalıya ödeyen ve öne geçtiği halde o ‘oyunu tutamayan kırılgan’ 2012-13 model Kartal gelmişti. Bursa deplasmanında alınan galibiyetle ‘kritik eşik’lerde geçen sezonki tökezlemelerin aşıldığını düşünmüştüm fakat epey erken davranmışım.
Defanstaki oyuncular haddinden fazla pozisyonda ‘dan-dun’ oynarken hakikaten öyle oynanması gereken anda Serdar Kurtuluş, fantaziye kaçınca mağlubiyet golü yenmişti. Bu durumdan ders alan (!) Serdar Kurtuluş, Antalya maçında ise hiç ‘risk’e girmeyip topu gördüğü en yakın çizginin ötesine atıp tehlikeleri bertaraf etmeye çalışıyordu. Özgüvenin haftalık değişim trendi!.. Gına getiren şu ‘koşu mesafesi’ kadar ‘özgüven derecesi’ni ölçsek (!). Bir ‘dış ses’ olarak buradan ‘Köyün Delisi’ne de sorayım yeri gelmişken: Bilgin Abi, koşu mesafesi konusunda ne düşünüyorsun? (!)..
YÖNETİM TUTARLI OLMALI
LUALUA’nın yerini Diarra aldı ve Beşiktaş siyaha düştü. Aybaba, geçen sezonki 2-2’lik Karabük maçından kopya çekmişti. Bunun da ötesinde Antalya’da ‘değmeyin bana göğsümde bin yara var’ bedbahtlığında bir Beşiktaş… Teknik, taktikteki sıkıntılar falan amenna da, ortada her şeyden önce çökmüş bir ruh vardı. Beşiktaş’ın her şeyi teslim alınabilir ama o ‘asi ruhu’ her daim onu ayakta tutan en büyük dayanağı olagelmiştir. Taraftarına sirayet etmiş bu ruhun membası da bizatihi sahadaki mücadeledir… ‘Bilic’in takımı’ geri döner mi? Murathan Mungan’dan evirip söylersem misal: ‘Bir tek Oğuzhan nasıl da değiştirir dünyanın tüm gerçeğini’… Korkmayın, sevgiliden halel gelmez ‘sosyalist takım’a… Ne de olsa ‘yarin yanağından gayrı herşey…’.
Yönetim de söylemde tutarlı davranarak takıma daha faydalı olabilir. Derbi sonrası “Şampiyon olacağız” diyen başkan, Antalya öncesi “Önce stat, sonra şampiyonluk” dedi. İkinci açıklaması, üç yıllık planla da futbolun hakikatleriyle de daha çok örtüşüyor. Ha, olur da bir sürpriz olursa kimse de sokağa dökülmemezlik etmez!..
STATLAR İÇİN ‘DEMOKRASİ’
BAŞBAKAN, ‘hayatın siyasi alanı’na dair demokrasi paketi -eksiği gediği bir tarafa-, açıklarken ‘hayatın sportif alanı’nda 90’ların OHAL’ine geçmek için gün sayılıyor. Neden-sonuç ilişkisi kurulmadan sadece meydana gelenden hareketle ve de sadece ‘cezalandırma silahı’yla sorunların önüne geçilmek isteniyor. Örnekse, özel güvenliğin açıkları kapatılıp kulüplerin bu konudaki tutumları sorgulanacağına, kolayından statlara polis davet ediliyor.
Bunun, tribünlere yeniden tel örgü çekmekten hiçbir farkı yok. Amaç ‘siyaset yapan bağcı’yı dövmek değilse şayet şu soruya cevap lütfen: Polisinden kulüp yöneticilerine, futbolcusundan taraftarına kadar Şampiyonlar Ligi’nde yüksek standartlarda davranabilen bu memleket, kendi liginde neden ‘kriminal paketler’e ihtiyaç duyuyor veya duyduruluyor? Kimdir bu ‘serseri toplar’ın arkasındaki ayaklar?
SİYAH: 4 maç seyirciz oynama ve Bilic’e 3 maç tribün cezası verilmesi.
BEYAZ: Muhammed’deki gelişim. Cüreti kırılmazsa Sergen’in tahtına adaydır.
[adrotate banner=”103″]