HaberSpor Haberleri

Demirören Hamamı

Antalya maçıyla gördük ki Beşiktaş’ta takımda değişen bir şey yok. Kongre sonrası sonuç, yönetimde de değişiklik yok. Hocasıyla, takımıyla, başkanıyla, yönetimiyle, eski tas, eski hamam, eski kurna, eski takunya. Maliye veya UEFA peştamalı kıçımızdan alana kadar gidecek gittiği yere kadar.

Önce takım…

Rüştü’nün dönüşüyle en azından kaleye gelen topların Rus ruleti olmaktan çıktığı takımda, defans –üç yemediği maçlarda– bir şekilde dönüyor. İlk yarı boyu Ferrari, arada Sivok, derken bu maç da Toraman çıktı sahneye, bir maç daha golsüz geçildi.

Ama orta saha, kanatlar, forvet arkası, forvet, hücum, ofans dediğiniz zaman, Beşiktaş artık tüm Türkiye’nin antipatisini toplamış durumda oynadığı futbolla. Tüm televizyon kanalları, tüm gazeteler, tüm internet siteleri tek görüşte birleşiyor: Beşiktaş mesleki zorunluluktan izleniyor ve Beşiktaş maçlarının doksanıncı dakikası daha beşinci dakikadan iple çekiliyor. Beşiktaş’ı ne rakip takımın taraftarı, ne kendi taraftarı görmek istiyor.

Anlamadığım, bu kadar uzun süredir birlikte idman yapan, birlikte uyuyan, birlikte uyanan adama hoca bile şart mıdır, bu kadar mı kimse kimseyi tanımaz, bir takımda bu kadar mı herkes birbirine uzaylı olur. Guti bu hafta bir asist yaptı, onu Beşiktaş’ta biri yapsın (yapabilirse), herkes yapanla birlikte auta çıkar. 30 yıldır maç izliyorum, hayatımda bu seviyede bir ligde oynayıp da bu kadar ne yaptıklarını ne oynadıklarını kendileri bile anlamayan adam görmedim.

Peki bu adamlara hoca şart. Hoca herkese şart. Mustafa Denizli ne yapıyor;
Tabata “Beni oynatırsanız, ben şunları şunları yapabilirim” diyerek kartvizitini çıkaracak oldu, CV’sini verecek oldu, cart, dışarıda. Nobre’lik maç 90 dakika boyu Brezilyalı’yı sordu, önündeki topa vurmaktan aciz, altıpasta poposunun üstüne oturan Bobo sahada, o 90 dakika kulübede. Nihat’ın ilk 11’deki yerinin garantisi desen, hiçbir peygambere cennet bu kadar garanti değil…

Mustafa Denizli Beşiktaş’ı hiç mi düşünmüyor, bu kadar mı sevmiyor, bunları dert etmiyoruz ama artık. Hesabını soramayız. Bir kulübün kongresinde varsa o kulübü bu kadar sevmeyen, bu kadar düşünmeyen, hocasına bir şey diyemezsin. Kaptanına, kalecisine, forvetine falan da. “Bu kulübün asıl sahibi biziz, biz hancıyız, …” şu bu diyen adam seçimde Demirören demişse, reyini hiç sıkılmadan Demirören’e kullanmışsa, Beşiktaş’a sevgisi saygısı buysa, Mustafa Denzili’ye “Beşiktaş’ı neden sevmiyorsun” diye artık soramazsın.

Nasıl ki takım için söylenecekler belli, artık kulüp için de öyle, hiç uzatmayalım. Devletler ve kurumlar müstahakıyla yönetilir. Hak ettiğiniz ne ise, başınızdaki odur. Vay biz bunu hak etmiyoruz da, bilmemne de… Valla kongre orada, seçim orada, sandık oradaydı. Üye seçimini yaptı. Başarısızlığını, vizyonsuzluğunu, yol açtığı borcu, her şeyi geçtim; bu kulübün üyeleri, Beşiktaş gibi bir ismi temsil edecek kişinin, Yıldırım Demirören olduğunu düşünüyor. Gerine gerine “Bizim başkanımız, bu” diyeceği kişinin, Yıldırım Demirören olduğunu düşünüyor. 3 yıl daha çekeceksiniz. ‘Çekmek’ bile doğru kelime değil. Bizim layık olduğumuz, inandığım müstahak konusu sebebiyle, demek ki bu. Biz neden daha güzel şeylere layık değiliz, daha güzel şeyler hak etmiyoruz, önce bunu düşünelim.

sampiyonlar ligi WTS 2

Teoman Akben

Dikkati Çekenler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu