Anlamak
Beşiktaş’ı Manchester United’a karşı bir şey oynadı zannedenlerin, iyi izlemesi gereken bir maç oldu Kayserispor maçı. Bunun dışında bir misyonu da yoktu zaten bu karşılaşmanın.
Yoksa lig çoktan kaybedilmiş durumda. Görülemediyse, iyi anlaşılsın, bu sefer anlaşılmayan tek nokta kalmasın diye de gol öncesi pozisyondaki 40 metrelik boşluk rezaleti yaşandı. Eğlenceliydi seyir adına. Youtube’luk, Watt’s Up’lık, Blooper’lık bir görüntüydü. “Dünyada böyle takımlar var” cinsi bir örnekti. Maçta oynanan ‘şey’ adına (‘futbol’ yerine ‘şey’ diyebiliyorum) başkaca da söylenebilecek bir şey yok. Gerek yok. İş artık “Beşiktaş neden şu sistemle oynamıyor”, “Neden bilmemkim oynamıyor da onun yerine bilmemkim oynuyor?” noktasını aştı çünkü. Bayağı da bir zaman oldu aşalı.
Bir altıncı hafta sonu gelen Denizli, bir yıl sonra aynı haftada gitmek üzere. Hatta maç sonu röportajındaki havasına baktığımızda net görülüyor ki, gitmiş. Sadece, kadro yaparken yaptığı gibi, aslında her zaman her şeyinde olduğu gibi, istifayı da sırf o Mustafa Denizli olduğu için farklı şekilde söylemeye çalışıyor.
Gitmesi değil, sezon başı başlaması hataydı Denizli’nin. Ama dayanamadı tabii. Beşiktaşlı olduğunu her fırsatta söylemiş bir insana burun kıvıran, haftalar boyu kendisine rakip takım antrenörüne gösterdiği ilgiyi göstermeyen, aklınca tutucu Beşiktaşlının, yaz mevsiminde kapısında bu kez “Hoca bizi bırakma” tezahüratları yapmasına “Bu sefer de ben sizi istemiyorum. Hadi bakalım.” karşılığını veremedi. Vermedi. O büyüktü. Büyük Mustafa’ydı. Beşiktaş’ı sanılandan öte seviyordu. Zaten işler ne kadar kötü gidebilirdi ki? Cisse gitmiş, ama Fink gelmişti; Zan kaçmış, ama Ferrari alınmıştı; Zapotocny yoktu, ama Kaş dönmüştü. Delgado yoktu, ama yeni bir 10 numara geliyordu. Topuz alınamamış ama Nihat olmuş, fazladan İsmail Köybaşı eklenmiş, Rıdvan eklenmiş, Batuhan dönmüştü.
Ne var ki bunca ilaveye Delgado, Toraman ve Yusuf’un sakatlıklarının düşünülenin çok ötesine sarkması, Bobo ve Nobre’nin döndü zannedilirlerken tekrar kayboluşları da hesaba katılamayanlardı. Onların yokluğunda girişilecek –geçici bir dönem için de olsa– yeni iskelet oluşturma işi ise, Mustafa Hoca’nın düşündüğü kadar kayıpsız atlatılamayacak bir süreyi gereksiniyordu. Bu süre içinde mevcut zorluklara kendisi de sağolsun ekstra işlerle, olmayacak işlerle, kambur üstüne kambur bindirince, bugünkü tablo ortaya çıktı.
Yaklaşan kongreyi düşünerek “Hocamız biz gidene kadar takımın başındadır”, “Hocamızın arkasındayız”, “Gidecekse, Hoca ile birlikte ile gideceğiz” diyebilecek bir yönetimi var Beşiktaş’ın. Beşiktaş’ın şu anki başkanının bundan öte bir cümle kurabilecek bir birikimi, bugüne kadar kurulmuşlardan farklı bir cümle kurabilecek bir altyapısı zaten yok. Ama Mustafa Denizli, kalan heyecanıyla birlikte, ümidini ve özgüvenini de kaybetmiş durumda. Artık Beşiktaş’a faydalı olabilecek bir durumu maalesef yok. Şu gidişat artık Beşiktaş’a Avrupa Kupası’na katılma hakkını veya Fortis Kupası’nı getirebilecek bir gidişat da değil.
Beşiktaş elbet kalkacak ayağa. Bunun acılı ve sancılı başlangıcı da önce Denizli’den istifasını rica etmekle yapılacak, bu ‘giriş’ sonrasında ‘gelişme’ bu başkanın artık Beşiktaş’ı azat etmesiyle inşa edilecek, ‘sonuç’ da kongrede yeni bir başlangıç olacak. Beşiktaş, yıllardır kaybettiği zamanın, yıllardır kaybettiği büyük itibarın üzerine, bu yıl son olarak çok miktarda, muazzam da bir para kaybetti. Para kaybı, kaybettiklerini veya kaybetmekte olduklarını fark edemeyen insanların uğradığı son kayıp şekli olmuştur her zaman. Bakın hayatınıza, o gidişatta hiçbir şeyden anlamamışsanız, size hiçbir şey ders, hiçbir şey mesaj olmamışsa, en son bunu yaşamışsınızdır o konuda. Para, asıl kaybettiklerinizin yanında, önemi en az olandır, ama şartlarımız ve doğamız gereği, acısı en koyan, dolayısıyla kafaya en dank ettirendir. Beşiktaş, artık bu noktada. Daha da anlaşılmayacaksa, birileri hala “Ben her şeyi berbat etmişim” demeyecekse, kim diyecek, daha ne zaman diyecek, bilemiyorum.
[adrotate group=”2″]